Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 3898 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 2640 - Esas Yıl 2016





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDAVA TÜRÜ : Muhdesatın Tespiti... ve ... ile Hazine aralarındaki muhdesatın tespiti davasının kabulüne dair ... Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 14.04.2015 gün ve 35/86 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARARDavacı vekili, dava konusu 148 parsel sayılı taşınmazın Alparslan -II Barajı'nın göl tarafında kaldığını, .... tarafından kamulaştırma çalışmalarına başlanıldığını açıklayarak dava konusu taşınmaz sınırları içerisinde bulunan ev, tandırlık, kümes, wc, 2 ahır, kiler ve 11 adet ağacın vekil edenine aidiyetinin tespitine karar verilmesini istemiştir.Davalı Hazine vekili savunmada bulunmamıştır.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine, hüküm; davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK 684/1 m). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK 718 m). 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK 722, 724, 729 m.ler), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bağşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez. Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması(6100 s.lı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararının bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir(HMK 114/1-h, 115 m.)Öğretide ve Yargıtay'ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.26.05.2004 gün ve 5177 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmüne göre, başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliği tespit davası açma hakkı tanınmış ise de, kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman, aktif dere yatağı niteliğindeki taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacakları, bu taşınmazların zilyetlikle edinilemeyecekleri, bu nedenle de bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhtesatlara da hukuki değer verilemeyeceği gözönüne alınmalıdır.Somut olaya gelince; hükme esas alınan fen bilirkişi Erhan Öncü tarafından düzenlenen 05.02.2015 tarihli rapor ve korkide davaya konu muhtesatın 148 numaralı parsel içerisinde kaldığı idda edilmiş ise de, A harfi ile gösterilen evin, B harfi ile gösterilen kilerin, Cahrdi ile gösterilen tandırın, D harfi ile gösterilen tuvaletin, E harfi ile gösterilen kümesin 589 parsel sayılı taşınmaz içerisinde kaldığı, F harfi ile gösterilen ahır ve G harfi ile gösterilen su pompasının 148 parsel sayılı taşınmaz içerisinde kaldığının belirtildiği, dava konusu 148 parsel sayılı taşınmazın; 1968 yılında yapılan tapulama çalışmalarında, kadimden beri Tepe Köyüne ait harman yeri olduğu ve Toprak Tevzi Komisyonunda harman yeri olarak ayrıldığı belirtilerek sınırlandırıldığı ve 13.08.1969 tarihinde Mera, Yaylak ve Kışlak Kütüğü'ne tescil edildiği, daha sonra kamu orta mallarının cins değişikliği ile göl alanı olarak Hazine adına tescil edildiği, 589 parsel sayılı taşınmazın ise, su yatağı vasfı niteliği ile Varto Kadastro Mahkemesi'nin 1971/21 Esas sayılı dosyasında davalı olduğu belirtilerek ve malik hanesi boş olarak tescilinin yapıldığı anlaşılmıştır.Dava konusu 148 parsel sayılı taşınmazda cins değişikliği yapılmış ise de, taşınmazın genel harman yeri vasfında olduğunun kabulü gerektiği, az yukarıda açıklandığı üzere, genel harman yeri üzerinde meydana getirilen muhtesatlara yasallık sağlayacak şekilde tespit kararının verilemeyeceği kuşkusuzdur. Hal böyle olunca davacı tarafından öncesi genel harman yeri olduğu anlaşılan taşınmaz üzerinde inşa edilen ve Mahkemece kabulüne karar verilen 90 m derinliğindeki su kuyusu niteliğindeki muhdesatla ilgili açılan davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olmuştur.Dava konusu 589 parsel sayılı taşınmaz üzerinde yer alan muhdesatlar yönünden ise dava konusu taşınmazın niteliğinin araştırılıp soruşturularak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.Ne var ki; Mahkemece uzman fen bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, taşınmazın mera olarak belirtilmesine rağmen niteliği usulüne uygun olarak araştırılmamış, muhdesatların üzerinde bulunduğu taşınmaz hakkında yapıldığı öne sürülen kamulaştırma ile ilgili kayıt ve belgelerle, kamulaştırma haritası getirtilip uygulanmamış, muhdesatların bulunduğu taşınmazın kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman veya aktif dere yatağı niteliğinde olup olmadığı hususu ile kamulaştırma sahası içinde kalıp kalmadığı belirlenmemiştir. O halde Mahkemece yapılacak iş, öncelikle az yukarıda açıklandığı şekilde, dava konusu taşınmazın tesciline esas belgeler (tapulama/kadastro tutanağı, mera, yaylak, kışlak kütüğü, Kadastro Mahkemesi dosyası) getirtilerek davaya konu muhtesatların üzerinde bulunduğu taşınmazın niteliği yöntemine uygun biçimde araştırılıp soruşturulmalı, mera veya aktif su yatağı olup olmadığı duraksama olmaksızın belirlenmeli, taşınmazın belirlenecek niteliğine göre davacının taşınmaz üzerindeki muhtesatlar yönünden dava hakkının bulunup bulunmadığı düşünülmeli, dava hakkının bulunduğu kabul edildiği takdirde; kamulaştırmaya ilişkin evraklar ve kroki de eklenerek, taşınmazın hangi kısmının kamulaştırmaya konu olduğunun belirlenmesi, fen bilirkişi tarafından düzenlenen 05.02.2015 tarihli bilirkişi raporu ve krokisindeki muhdesatlar, kamulaştırma krokisi ile çakıştırılarak, muhdesatların bulunduğu bölümün kamulaştırılıp kamulaştrılmadığının tespit edilmesi ve bu hususları gösterir rapor alınması, toplanan ve toplanacak tüm delillerin sonucuna göre bir hüküm verilmesi gerekir. Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, eksik araştırma ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 03.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.