Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 381 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 2292 - Esas Yıl 2010





Christine ile Ferhat ve Hatice aralarındaki alacak ve tapu iptali, tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair (Ankara İkinci Aile Mahkemesi)'nden verilen 08.07.2008 gün ve 593/789 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü: Davacı Christine vekili; 15.07.2004 harç tarihli dilekçesinde; vekil edeniyle davalının 14.11.1994 tarihinde evlendiklerini, evliliklerinin devamı sırasında davalı Ferhat'ın davacının kefaleti ile bunun yanında anne ve babasının Almanya'daki dairelerini ve onların hayat sigortalarını teminat göstererek Alman Bankası'ndan 20.10.2000 tarihinde 170.000 Alman Markı kredi aldığını, davalı Ferhat'ın aldığı kredinin geri ödemeye ilişkin taksitlerini 2003 yılı Ocak ayından itibaren ödemediğini, o tarihten beri davalının ödemesi gereken tüm banka kredi taksitlerini vekil edeninin ödediğini, kredi çekilirken teminat gösterilen vekil edeninin anne ve babasına ait Almanya'daki dairelerinin kredi taksitlerinin ödenmemesi nedeniyle satışı tehlikesi doğduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla, şimdilik 10.000 Euro alacağının dava tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalı Ferhat'tan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davacı Christine vekili; birleştirilen Ankara Yirmialtıncı Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 16.11.2005 tarih ve 2005/66 Esas, 2005/397 Karar sayılı dava dosyasına ait 01.10.2004 tarihli dava dilekçesinde ise; davalı Ferhat'ın Alman Bankası'ndan çektiği 170.000 Alman Markını 08.11.2000 tarihinde Ankara'da oturan diğer davalı annesi Hatice'ye gönderdiğini, Hatice'nin bu parayla A... İli Ç... İlçesi Tapu Sicil Müdüriüğü'nde kayıtlı 8433 ada 15 sayılı parsel üzerinde yapılan binada 14 nolu bağımsız bölümü davalı oğlu Ferhat adına aldığını, Ferhat'ın bu taşınmaz üzerinde önce annesi Hatice yararına intifa hakkı tanıdığını, bu konuda tapu kaydında intifa şerhi bulunduğunu, daha sonra davalı Ferhat'ın bu taşınmazı (kuru mülkiyetini de) muvazaalı (danışıklı) olarak satış gibi göstererek 06.05.2003 tarihinde annesi davalı Hatice'ye devrettiğini açıklayarak muvazaalı hukuksal sebep nedeniyle tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tescilini istemiş, 21.12.2005 havale tarihli dilekçesiyle de isteğini ıslah ederek davalı Ferhat adına iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Davalı Ferhat ve Hatice vekili; davacının kefil olmadığını, bizzat kredi borcunu ödemekle yükümlü olduğunu, vekil edeni Ferhat'ın Türk vatandaşlığından çıktığını, Alman vatandaşı olduğunu, Türkiye'de ikametgahı olmayan, oturmayan ve Türkiye'de malı ve teminatı bulunmayan kişilere karşı HUMK'nın 16. maddesi uyarınca dava açılamayacağını, dava konusunun Türkiye'deki bir malla ilgisinin görülmediğini, tarafların hangi ülke hukukunun olayda uygulanacağını seçemediklerini, borcun sözleşmeden kaynaklandığını, bu nedenle ifa yeri hukukunun olayda uygulanması gerektiğini, buna bağlı olarak Alman Mahkemelerinin yetkili olduğunu, taşınmaz üzerinde davacının herhangi bir hakkının bulunmadığını, muvazaa unsurlarının olayda gerçekleşmediğini belirterek dayanağı bulunmayan alacak davası ile tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece; "davacının 2003 Ocak'tan önceki ödemeler için bir isteğinin bulunmadığını, dava tarihine kadar davacı tarafından ödenen toplam taksit miktarının 2.170,15 Euro olduğunu, bu kredinin dava konusu taşınmazın alımında kullanıldığını, davalı Ferhat'ın bu miktarda eşine borçlu bulunduğunu, mal rejiminin TMK'nın 217. maddesine göre eşler arasındaki borçların muaccel olmasını önleyemeyeceğini, öte yandan toplanan kanıtlarla alınan kredinin dava konusu taşınmazın alımında kullanıldığını, bu konuda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığını, yapılan satışın esasen bağış olduğunu, muvazaanın unsurlarının olayda gerçekleştiğini gerekçe göstermek suretiyle 2.170,15 Euro'nun dava tarihi olan 15.07.2004 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalı Ferhat'tan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin isteğin reddine, davalı Hatice adına tapuda kayıtlı bulunan 8433 ada 15 sayılı parsel üzerinde kurulu binada 14 nolu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile yeniden davalı Ferhat adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi" üzerine; hüküm, her iki dava bakımından davalılar Ferhat ve Hatice vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava; bankadan çekilen-kredi taksitlerinin ödenmesi suretiyle edinilen taşınmaza (daireye) yapılan katkıdan doğan katkı payı (değer artış payı) alacağı ile şahsi hak nedeniyle muvazaa (BK m. 18) hukuksal sebebine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre, dairenin alımında kullanılan krediyle alınan daire, 743 sayılı TMK'nın 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinildiğinden, uyuşmazlığın Borçlar Kanunu'nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Dosya arasında bulunan ve V...bank O... e... tarafından verilen ve 20.10.2000 tarihinde düzenlenen kredi sözleşmesinin başlığında; kredi alanların davalı Ferhat ile davacı Christine olduklarının gösterildiği, ancak kredi sözleşmesinin sonuç kısmında kredi alanın davalı Ferhat olduğunun anlaşıldığı ve sadece Ferhat'ın imzasının bulunduğu, davacıya ait herhangi bir isim ve imzanın olmadığı, çekilen kredinin güvencesi olarak davacının anne ve babasının kefaleti kapsamında hayat sigortalarının rehn edildiği ve yine aynı şahıslara ait iki dairenin teminat olarak gösterildiği saptanmıştır. Kredi sözleşmesinin aslında ve tercüme edilen örneklerinden bu durum açıkça anlaşılmaktadır. Bundan ayrı, uzman bilirkişilerden alınan raporlar ile ek raporun kapsamları da bu olguyu doğrulamaktadır. Hal böyle olunca, davacı Christine'i yapılan sözleşmenin kefili ya da borçlusu olarak tanımlamak oldukça güçtür. Sözü edilen bu olgu, az önce açıklanan belgeler, raporlar, ek rapor ve dosya kapsamıyla sabittir. Bu nedenle davalılar vekilinin bu yöne ilişkin savunması yerinde görülmemiştir. Şu halde, çekilen kredinin satın alınan dairenin alımında kullanılmış olması ve kredi borcunun bir kısım taksitlerinin davacı tarafından ödenmiş bulunması nedeniyle alacak davasının daireye yapılan katkı payı (değer artış payı) alacağı isteğine ilişkin olduğunun kabulü gerekir. Yüksek Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi; 01.11.2007 tarih ve 2006/19987 E., 2007/14622 Karar sayılı kararıyla, davanın TMK'nın 217. maddesinden kaynaklandığı, bu nedenle 4787 sayılı Kanun'un 5133 sayılı Kanun'la değişik 4/1. maddesi gereğince bu tür davalara Aile Mahkemesince bakılacağı gerekçesiyle yaptığı bozma uyarınca işin görev yönü kesinleşmiş bulunmaktadır. Az önce yapılan nitelendirme de gözetildiğinde davaya Aile Mahkemesince bakılması yerinde görülmüştür. Muvazaa nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davasının fiili ve hukuki irtibat olgusu gözetilerek HUMK'nın 45. maddesi uyarınca açılan alacak davasıyla birleştirilmesine karar verilmesinde de usul ve kanuna aykırı bir yön bulunmamıştır. Taraflar 14.11.1994 tarihinde evlenmişler, 2006 yılında Almanya-Stutgart Asliye (Aile) Mahkemesi'nde açılan ve 13.03.2008 tarihinde sonuçlanan boşanma davasıyla boşanmışlardır. Her ne kadar kararda kesinleşme şerhi yok ise de, taraflar arasında bu konuda bir uyuşmazlığın bulunmadığı belirlenmiştir. Davalı Ferhat'ın dosya arasında bulunan nüfus aile kaydına göre; Bakanlar Kurulu'nun 04.11.1999 gün ve 99/13595 sayılı kararıyla, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından izinle çıktığı belirlenmiştir. Boşanma bu tarihten sonra gerçekleştiğinden ve Ferhat'ın Türkiye'deki nüfus kaydı kapalı bulunduğundan boşanma kararının bu nedenle gelen kayda göre infaz edilip edilmediği anlaşılamamaktadır. Her iki davanın açıldığı ve kredinin çekildiği tarihlerde davacı ile davalı Ferhat'ın TC vatandaşı olmadıkları saptanmıştır.Alman Bankası'nda 170.000 Alman Markı kredinin 20.10.2000 tarihinde çekildiği, kendisine gönderilen bu parayla davalının annesi Hatice'nin 13.11.2000 tarihinde davalı (oğlu) Ferhat adına uyuşmazlık konusu daireyi satın aldığı, intifa hakkının Hatice'de olduğu, 06.05.2003 tarihinde tapuda yapılan satış ve devirle taşınmazın kuru mülkiyetinin de Ferhat tarafından annesine intikal ettirildiği, tapu kayıtları ve resmi senetle sabittir. Bu konuda bir uyuşmazlık da yoktur. Taşınmaz Türkiye'de (Ankara'da) bulunmaktadır. Bu nedenle 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun'un (MÖHUK'un, eski 2675 sayılı Kanun'un 23. maddesi) 21. maddesinde; "Taşınırlar ve taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkı ve diğer ayni haklar, işlem anında malların bulunduğu ülke hukukuna tabidir" denilmekte olup, kesin yetki kuralını belirtmiştir. Taşınmazlar için kesin yetki kuralını belirleyen HUMK'nın 13 ve 16. maddeleri paralelinde sözü edilen hükmün düzenlendiği açıktır. HUMK'nın 16. maddesinde; "...Mal davalarından..." söz edilmektedir. Bu oldukça geniş bir kavramdır. Bu nedenle gerek uygulamada ve gerekse doktrinde, mal varlığı hukukundan doğan her türlü mal ve alacak davalarının bu madde kapsamına girdiği kabul edilmektedir. Öyle ise taşınmazla ilgili davanın Türkiye'de görülmesinde ve Türk Hukukunun uygulanmasında bir isabetsizlik görülmemektedir (MÖHUK m. 15/2, 21, 41; HUMK m. 13, 16). Diğer bir husus ise, çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybeden kişilere tanınan haklar söz konusudur. 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 28. maddesinde; doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler ve kendileriyle birlikte işlem gören çocukları; milli güvenliğe ve kamu düzenine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla askerlik hizmetini yapma yükümlülüğü, seçme ve seçilme, kamu görevlerine girme, muafen araç veya ev eşyası ithal etme hakları dışında, sosyal güvenliğe ilişkin kazanılmış hakları saklı kalmak ve bunların kullanımında ilgili kanunlardaki hükümlere tabi olmak şartıyla Türk vatandaşlarına tanınan haklardan aynen yararlanmaya devam ederler, denilmektedir. Bu somut olgu da olaya ışık tutmaktadır. Öte yandan, kredi Almanya'da alınmış ise de; davalı Ferhat tarafından Türkiye'de alınan taşınmaz için kullanılmıştır. Davacı da bir biçimde alınan ve Ferhat tarafından ödenmeyen kredi taksitlerinin bir kısmını ödediği dosyalardaki bilgi ve belgelerle kanıtlanmıştır. Taraflar arasında bu konuda bir uyuşmazlığın da bulunduğu söylenemez. Davacı, kredi taksitlerinin bir kısmını ödemekle alınan daireye katkıda bulunduğu ve bundan dolayı katkı payı alacağını istediği açıktır. O halde, davacının alacağını tahsil etmek için tapu iptali ve tescil davasını açmakta hukuki yararının bulunduğu kabul edilmelidir. Saptanan ve açıklanan bu somut ve hukuki olgular nedeniyle Türkiye'de bulunan taşınmazın davacının alacağının tahsili bakımından bir teminat olduğunun kabulü gerekir. Sözü edilen alacak doğrudan satın alınan daireyle bağlantılı olup, açılan tapu iptali ve tescil davasıyla aralarında fiili ve hukuki bağlantının bulunduğu ve bu sebeple birleştirildikleri bir gerçektir. Öyle ise, alacak davasının da tapu iptali ve tescil davasına bağlı olarak Türkiye'de Türk Hukukuna göre görülmesinde kanuna aykırı bir yön bulunmamıştır. Teminatın bulunduğu yer mahkemesinde de davanın açılması mümkündür. Az yukarıda da açıklandığı gibi, mal varlığı hukukundan doğan her türlü mal ve alacak davaları HUMK'nın 16. maddesi kapsamına girdiğinden, bu davalarda davacının Türk vatandaşı olması şart olmadığı gibi, davacı bir yabancı ya da vatansız da olabilir (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 1, İstanbul 2001 baskı, sayfa 407 vd, dipnot: 63, Prof. Dr. Ergin Nomer, Cemal Şanlı, Devletler Hususi Hukuku, İstanbul 2010, 18. baskı, sayfa 438 vd, örneğin: Türkiye'de ikametgahı olmayan yabancı davalının Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nda bloke edilmiş parasının mevcut olduğu bir olayda, o yabancıya karşı Türkiye'de dava açılabileceğine karar verilmiştir HGK 07.04.1978 tarih, 2/587 Esas, 307 K.; Kuru, aynı eser, sayfa: 409, dipnot: 66; Nomer-Şanlı, aynı eser, sayfa: 439, dipnot: 182). Davalılar vekilinin açıklanan konulara ilişkin savunması ve temyiz nedenleri de bu açıdan yerinde bulunmamıştır. Kabul biçimine göre de; yapılan nitelendirme de gözetilerek alacak davası açısından davacının katkı payı (değer artış payı) alacağı hesaplanarak hüküm altına alınması gerekirken, bunun yerine alacak davası biçiminde değerlendirilerek faiziyle birlikte hüküm altına alınmış ise de, bu husus temyiz edenin sıfatına göre bozma nedeni yapılmamıştır. İşin esası bakımından yapılan incelemede; davacı, kredi taksitlerini ödediği ve bundan dolayı alacaklı bulunduğu belgelerle, bilirkişi raporları ve ek raporla kanıtlanmıştır. Diğer yandan, davalı Ferhat daireyi annesine devretmekle, davacıdan mal kaçırdığı ve alacağının tahsilini oldukça zorlaştırdığı somut bir olgudur. Davacı da şahsi hakkına dayanarak belirtilen hukuki sebeple eldeki tapu iptali ve tescil davasını açmıştır. Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinde muvazaa hukuksal sebebi için öngörülen objektif ve sübjektif unsurların somut olayda gerçekleştiği dosyaların kapsamlarıyla açıklığa kavuşmuştur. Bu bakımdan mahkemece, her iki dava için gösterdiği gerekçe yerinde ve yeterli bulunmuştur. Saptanan bu hukuki ve somut olgular karşısında davalılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 26.01.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.