MAHKEMESİ :Aile MahkemesiDAVA TÜRÜ : Katılma, Ziynek ve Çeyiz Eşyası AlacağıTaraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.KARARDavacı ... vekili, dava dilekçesinde ziynet eşyaları ve çeyiz eşyalarının bedelleri ile evlilik birliği içinde edinilen taşınmazın değerinin yarısının davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiş, harca esas değeri 10.000 TL olarak belirtmiştir. Davacı vekili, 30.12.2014 tarihli dilekçe ile talep miktarını artırarak toplam 29.194,25 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir.Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın kabulü ile, 2.502,00 TL çeyiz eşyası alacağı, 12.725,00 TL ziynet alacağı ve 13.967,25 TL taşınmaz nedeni ile katılma alacağı olmak üzere toplam29.194,25 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir..1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.2. Davacının ziynet alacağına yönelik temyiz itirazlarına gelince;Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, mal rejimin tasfiyesinden kaynaklanan alacak, ziynet ve çeyiz eşyalarının aynen, bunun mümkün olmaması halinde değerinin nakden davalıdan tahsili isteğine ilişkindir.Uyuşmazlık, davacıya ait olan ziynet eşyalarının davalıda kalıp kalmadığı hakkındadır.Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden kimseye düşer.Hayatın olağan akışına göre olağan olan, ziynet eşyasının kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Ziynet eşyalarının, davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz.Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, davacı kadının ispatlaması gerekir.Somut olayda; davacı ziynetlerin davalıda kaldığını, davalı ise ziynetleri davacının götürdüğünü ileri sürmektedir. Yargılama sırasında dinlenen davacının tanığı babasının beyanında; kızının çağırması üzerine evine gittiklerini, kızının evde yalnız olduğunu, daha sonra davalının anne ve babasının geldiğini, sonra da davalının geldiğini, konuştuklarını, ağız münakaşası yaşadıklarını, herhangi bir başka kavga olmadığını, kızının kıyafetlerini dahi alamadan evden ayrıldıklarını, daha sonra kıyafetlerini almaya gittiklerini beyan ettiği; davacı tanığı kardeşinin beyanında; babası ile birlikte kadeşinin evine gittiklerini, gittiklerinde davalının evde olduğu, moral bozukluğu ile küçük bir poşete bir kaç kıyafet koyduğu, başka eşya almadığını beyan ettiği; davalı tanığı davalının annesinin beyanında; davacının babasının arayarak eve çağırdığını, Kastamonu'dan Zonguldak'a gittiklerinde gelinin üç valiz, 1 koli eşya hazırladığını, hazırladıkları eşyaları alarak gittiklerini beyan ettiği; davalı tanığı davalının babasının beyanında; davalının evine gitlerinde davacının eşyalarını topladığını, 2 valiz 2 koli hazırladığını, oğlunu arayarak oğlunun işyerinden geldiğini, davacının ellerini öperek evden ayrıldığını, üzerinde gerdanlığı ve bileziklerinin olduğunu beyan ettiği, diğer taraf tanıklarının görgüye dayalı beyanlarının olmadığı anlaşılmıştır.Tüm dosya kapsamına ve dinlenen taraf tanık beyanlarına göre, davacının müşterek evden hiç bir şey alamadan ayrılmak durumunda kaldığına ve ziynet eşyalarının götürülmesine engel olunduğuna yönelik bir olay yaşanmadığı, hatta davacının ailesinin ve davalının ailesinin müşterek eve gelmesi için belli bir zaman geçtiği, bu sırada davacı kadının evde tek olduğunun anlaşıldığı, evden ayrılırken ziynet eşyalarını üzerinde götürmesi de mümkün olduğundan, davacının da aksini mevcut delillerle ispatlayamadığı anlaşıldığından ziynet alacağına yönelik talebin reddine karar verilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden delillerin hatalı değerlendirilerek davacının iddiasını ispat ettiği düşünülerek ziynetler yönünden istemin kabulü doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda (2) nolu bentte gösterilen sebeplerle 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA; diğer temyiz itirazlarının yukarda (1) nolu bentte gösterilen sebeplerle reddine, taraflarca HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 17.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.