Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 354 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 11295 - Esas Yıl 2012





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi Hazine ile... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali davasının reddine dair .... Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 10.04.2009 gün ve 472/58 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi gereği düşünüldü:K A R A R Davacı Hazine vekili, davalılara ait bulunan 612 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının 3621 sayılı Kıyı Kanunu'na göre kıyı kenar çizgisi ile ...arasında kalan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu açıklayarak, kıyı kenar çizgisi içinde kalan bölümünün tapusunun iptaline karar verilmesini istemiştir. Davalılar usulüne uygun tebligata rağmen cevap vermemiş ve yargılama oturumlarına katılmamıştır. Mahkemece; hak düşürücü süre geçtiğinden davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir. Toplanan deliller ve dosya kapsamına göre dava konusu taşınmazın öncesi 1955 yılında yapılan kadastro çalışmalarında 612 parsel numarası ile tapuya tescil edilmişken yenileme kadastro çalışmaları sonucunda 147 ada 7 parsel olarak davalı ..... ve... adına tescil edilmiştir. Mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen Jeolog ve Teknik Bilirkişi raporlarında dava konusu taşınmazın A harfi ile gösterilen kısmının kıyı kenar çizgisi ile göl arasında kaldığı belirlenmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanun'un 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümlede: “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer Kamu Tüzel Kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3. maddesi ile aynı Kanuna eklenen Geçici 10. maddesinde ise; “Bu Kanunun 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu Yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazine'nin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır. Ne var ki, Yerel Mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesi'nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümleninve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa'ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının Yasama, Yürütme ve Yargı organları ile İdari Makamlar, gerçek ve Tüzel Kişileri bağlayacağı açıktır. Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33.maddesinde yer alan “Hakim, Türk Hukuku'nu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında ve ayrıca Anayasa'nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümez ise de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer. Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olup, kamu malları ile ilgili davalar aynı zamanda kamu düzeni ilkesini de içermektedirler. Bu nedenle Mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır. Bu halde Mahkemece mahallinde yapılan keşif sonucu düzenlenen Bilirkişi raporları dikkate alınarak, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca öncelikle İdare tarafından belirlenen 2002 tarihli kıyı kenar çizgisinin davalılara tebliğ sonucunun kesinleşip kesinleşmediği İdare'den sorulmalı, kesinleşmiş olması halinde bu kıyı kenar çizgisine değer verilerek esas hakkında bir karar verilmeli, İdare tarafından belirlenen 2002 tarihli kıyı kenar çalışmasının ilgililere tebliğ edilmemiş olması halinde 3621 sayılı Yasa'nın 9. maddesine göre oluşturulan Bilirkişi Heyeti vasıtası ile belirlenen kıyı kenar çizgisi dikkate alınarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır. Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 17.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.