Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2846 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 14270 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İstanbul 7. Sulh Hukuk MahkemesiTARİHİ : 06/06/2013NUMARASI : 2010/159-2013/383S.. K.. ve müşterekleri ile Vakıflar Genel Müdürlüğü aralarındaki veraset davasının kabulüne dair İstanbul 7. Sulh Hukuk Mahkemesi'nden verilen 06.06.2013 gün ve 159/383 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARARDavacılar vekili, 1666 ada parselin ½ hissesinin S.. oğlu Y.. adına kayıtlı iken İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 10.07.1987 tarih ve 1986/169 Esas, 1987/ 325 Karar sayılı ilamı ile S.. B.. Vakfı adına tescil edildiğini, Vakıf adına tescil edilen taşınmazın izaleyi şuyu sonucu satışının yapıldığını, davacıların S.. oğlu Y.. mirasçıları olarak satış bedelinin kendilerine verilmesi amacıyla İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde açtıkları davada 01.10.2009 tarihli yargılama oturumunun nolu ara kararıyla veraset belgesi sunmak üzere süre verildiğini, davacılar murisi S.. oğlu Y..'nin 1305 yılında Osmanlı tebaası olarak vefat ettiğini, geriye Türkiye Cumhuriyeti uyruklu oğlu L.. K..'nin, L..'un 27.12.1935 tarihinde ölümü ile kızı E..'nın, Yunan vatandaşı E..'nın ölümüyle de, çocukları A.., G.. ve S..'nın kaldığını açıklayarak S.. oğlu Y..'nin mirasçılarını gösterir veraset belgesinin düzenlenmesini istemiştir.Davalı Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili, Yunan uyruklu kişilerin miras yoluyla Türkiye'de gayrimenkul edinemeyeceğini, taşınmazın L..'un çocukları A.. ve E..'ya intikal etmek üzere Y.. adına kayıtlı iken Y..'nin 1305 yılında ölümü ile, kızı K.. ve oğlu L..'a kaldığını, K..'nin kendi payını sattığını, L.. çocukları A.. ve E..'nın 1927 yılında nüfus kütüğüne kayıtlarını yaptırmadıklarından (etabil görmediğinden) vatandaşlık haklarını kaybettiklerini, davacıların L..'un tek mirasçısının E.. olduğuna ilişkin dayanak yaptıkları İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1963/853-740 Esas ve Karar sayılı ilamının İstanbul 10. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 1974/422-756 Esas ve Karar sayılı ilamı ile iptal edildiğini ve kesin hüküm engeli bulunduğunu bildirmiş ve davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, davanın kabulüyle Y..'nin 16 pay olan mirasının 7 payının P.. ve E.. oğlu 1941 doğumlu Yunan vatandaşı G.. P.., 7 payın P.. ve E.. K.., 1 payın K.. A.. ve 1 payın 1944 doğumlu E.. A..'ya isabetine karar verilmesi üzerine; Hüküm, davalı Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davacılar, miras bırakan S.. oğlu Y..’nin mirasçıları olduğunu belirterek bu sıfatının tespiti ve miras bırakana ait İstanbul’daki taşınmaz malla ilgili mülkiyet hakkından doğan yetkilerini kullanabilmesi için mirasçılık belgesi verilmesini istemiştir. Dosya kapsamından Yunan uyruklu davacıların kök murisi S.. oğlu Y..'nin 1305 (miladi 1887) yılında Osmanlı tebaası olarak vefat ettiği saptanmıştır. Miras, miras bırakanın ölümüyle açılır. (TMK. m. 575) Mirasçılık ve mirasın geçişi mirasbırakanın ölüm tarihinde yürürlükte olan hükümlere göre belirlenir. Miras ölenin milli hukukuna tabidir ve Türkiye'de bulunan taşınmaz mallar bakımından Türk hukuku uygulanır (MÖHUK. 21.madde).Miras bırakan olduğu iddia edilen S.. oğlu Y..'nin Osmanlı Devleti tebaası olup, hicri 1305, miladi 1887 yılında öldüğü anlaşılmaktadır. Osmanlı Devleti'nin çok uluslu farklı etnik kökenlere ve dinlere sahip bir Devlet olması nedeniyle yeknesak Bir Medeni Hukuk düzenlemesi ve bu kapsamda yeknesak bir miras hukuku bulunmamaktadır. Çoklu bir hukuk (yargı) sistemi geçerlidir.Osmanlı Devleti'nin yerine 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde ise, Türkiye'de yaşayan gayrimüslimler Türk asıllı vatandaşlarla aynı hukuki statüye alınmış, nihayet 1926 yılında yürürlüğe giren Türk Kanuni Medenisi ile şahıs, aile, miras, eşya, ticaret hukuki gibi alanlarda yeknesak bir hukuk düzenlemesi getirilmiştir. Bu bakımdan; Osmanlı Devleti tebaasında iken ölen kişilerin ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan çocukları varsa bunlar için mirasçılık belgesi düzenlenmesi mümkündür. Bu nedenle, gerek Osmanlı dönemi, gerekse Türkiye Cumhuriyeti kayıtlarından yararlanılması, bunlar yeterli olmadığı taktirde her türlü delilden yararlanılarak irs bağının duraksamaya yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekir. Miras bırakan Y..'nin TC vatandaşı olması kayıtlı L.. adlı çocuğunun bulunduğunun belirlenmesine ve ölüm tarihine göre; S.. oğlu Y..'nin Medeni Kanun'un yürürlüğünden önce ölmüş olduğu gözetilerek mirasın "feraiz ahkamı" veya çoklu hukuk (yargı) sistemi esas alınarak çözümlenip çözümlenmeyeceğinin gözetilmesi ve belgenin de buna göre düzenlenmesi gerekir. Mahkemece irs (soy) bağlantısı belirlendikten sonra, açıklanan konularda (Feraiz ve çok hukuklu sistem) uzman bir hukukçu (Uluslararası Özel Hukuk Hocası), bir Tapu Müdürü ve ilahiyatçı kişilerden oluşan bir bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılması hususu da düşünülerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, mirasçılık belgesinin MK'nun hükümlerine göre düşünülmesi usul ve yasaya aykırı olup, hükmün bozulması gerekmiştir. Somut olayın çözümünde öncelikle uyuşmazlığa etkili bulunan kanun ve yargısal uygulamalar üzerinde durulmalıdır;29.12.1934 tarihinde yürülüğe giren 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 35. maddesi hükmüne göre yabancı uyruklu gerçek kişiler, Türkiye de ancak karşılıklı olmak (mütekabiliyet) ve kanuni sınırlamalara uyulmak koşuluyla taşınmaz mal edinebilirler. Bu koşul yargısal uygulamalarda sıkı bir şekilde aranmış olup, mütekabiliyetin tespitinde hukuki ve fiili durum mirasın açıldığı tarihe göre esas alınmıştır. Hal böyle iken 26.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5444 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ve 17.05.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6302 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ile 2644 sayılı Yasa'nın 35. maddesinde yapılan değişiklikler sonucunda Türkiye Cumhuriyeti ile arasında karşılıklık olmayan devlet vatandaşlarının kanuni miras yoluyla edindikleri taşınmaz ve sınırlı ayni hakların intikallerinin yapılarak tasfiye edileceği öngörülmüştür. Uygulamada 2644 sayılı yasa ile yapılan değişikliklerin ancak bu tarihten önce miras yoluyla geçen taşınmazlara uygulanmayacağı kabul edilmiştir. Ancak, bu husus Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin A.. ve diğerleri ile Türkiye davasına konu olmuş ve Mahkemece Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1 nolu Ek Protokolü'nün 1. maddesindeki mülkiyet hakkının ihlali olarak görülmüştür. Hemen belirtmek gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olup Anayasa'nın 90. maddesi ''Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170 s.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.'' hükmünü içermektedir. Bu halde, Anayasa ile güvence altına alınan ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin hükümler içeren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1 nolu Ek Protokolü gereğince yabancı uyruklu kişilerin miras hakkından yoksun bırakılması mümkün olmadığından yerel Mahkemenin yabancı uyruklu davacılara hakkında veraset belgesi düzenlemesi doğrudur. Ancak, somut olayda taşınmaz kayıt maliki S.. oğlu Y.. mirasçıları hakkında yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır. Şöyle ki, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 22.11.1963 tarih ve 1963/ 853-740 Esas, Karar sayılı ilamında Beşiktaş Arnavutköy nüfusna kayıtlı Y.. oğlu L..'un 27.12.1935 tarihinde vefatı ile kızı E.. dışında mirasçı bulunmadığına ilişkin veraset belgesi düzenlenmişken, A.. P.. tarafından açılan davada İstanbul 10. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 1974/422-756 Esas ve Karar sayılı ilamı ile, Y.. oğlu L..'un çocuksuz olarak ölümü ile geriye ana baba bir kardeşi K..'nin kaldığı ve K..'nin de ölümü ile mirası çocuklarına isabet ettiğinden verasetin iptaline karar verilmiştir. Anılan hükme karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulmuş ve yapılan yargılama da aynı Mahkeme'nin 1981/541-1485 Esas, Karar sayılı ilamı ile L..'un 1. zümre mirasçısı bulunduğundan davanın reddine karar verilmişse de, her iki davada da verilen hüküm L.. hakkında olup eldeki davada veraset belgesi düzenlenmesi istenen S.. oğlu Y..'nin L.. dışında K.. adlı bir mirasçısının bulunup bulunmadığı hususunda duraksama oluşmuştur.Bu halde Mahkemece, kök muris S.. oğlu Y..'ye ait nüfus ve tapu belgelerinin eksiksiz olarak bulundukları yerlerden getirilmesi, taraflardan varsa buna ilişkin belgelerini sunmaları için süre ve imkan verilmesi ve yapılacak değerlendirmeye göre muris S.. oğlu Y..'nin ölüm tarihi de dikkate alınarak bütün mirasçıları ve paylarını gösterir veraset belgesi düzenlenmesi gerekirken yazılı şekilde eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması doğru değildir. Davalı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı görülen hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3.maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 440/III-2 bendi gereğince ilama karşı karar düzeltme yolunun kapalı bulunduğuna ve 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 20.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.