Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2676 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 21205 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Pamukova Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 27/05/2010NUMARASI : 2008/5-2010/121Y.. Y.. ve M.. A.. ile K.. K.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Pamukova Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 27.05.2010 gün ve 5/121 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalılardan A.. H.., A.. H.. ve M.. K.. tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARARDavacılar vekili, dava dilekçesinde kadastro çalışmaları sırasında sayılı parselin 17.09.1970 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında komisyon kararıyla paylı mülkiyet şeklinde vekil edenleri adına tespit ve tescil edildiklerini, sayılı parselin paylı olarak birden fazla kişiler adına tapuda kayıtlı bulunduğunu, tüm paydaşların davada yer aldığını, sayılı parselin ise bir kısım davalıların miras bırakanı M.. H.. adına tespit ve tescil edildiğini, sayılı parselin de aynı biçimde davalı K.. İ.. adına tespitinin yapıldığını, ancak vekil edenleri adına tespit edilen sayılı parselin eksik ölçüldüğünü ve sayılı parsellerin tespitten önce birlikte kullanıldığını, ancak fazlalığın parselde kaldığını gerek kadastro öncesinde ve gerekse kadastro sonrasında bu üç parselin halen bir bütün olarak malikler tarafından tasarruf edildiğini açıklayarak ve sayılı parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile, tüm parsellerin malikleri aynı kalmak kaydıyla parselin 6560 m2, parselin 440 (4440) m2 ve sayılı parsellerin ise şuanda tapuda gözüktüğü 1100 m2 yüzölçümü üzerinden tapuya tesciline dava konusu taşınmazlar arasındaki muarazanın giderilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı K.. İ.. vekili cevap dilekçesinde, 10 yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Davalı E.. T.. yargılama oturumunda, taşınmazın yüzölçümünün ancak keşifle belirleneceğini, bu nedenle keşiften sonra beyanda bulunacağını açıklamıştır.Davalı M.. K.. taşınmazlardaki hatanın düzeltilmesini istemiştir.Diğer davalılara dava dilekçesi tebliğ edilmesine karşın, yargılama oturumlarına katılmamış ve herhangi bir cevap vermemişlerdir.Mahkemece, “davacının dava konusu Çardak Köyü 1259 ve 1258 parsel sayılı taşınmazlara yönelik davanın kabulüyle söz konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptal edilerek davacılar Y.. Y.. ve M.. A.. adına tapuya kayıt ve tesciline, parsel sayılı taşınmaza yönelik davası sabit olmadığından reddine, davacının Çardak Köyü ve parsel malikleri adına tescil talebinin hukuki yararı olmadığından reddine” karar verilmesi üzerine hüküm davalılardan A.. H.., A.. H.., M.. K.. tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece, yazılı gerekçe ile sayılı parseller bakımından davanın kabulüne karar verilmiş ise de mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır.Dava konusu sayılı parselin kadastro tespiti 19.07.1970 tarihinde yapılmış kadastro tutanağı dosyadaki bilgilere göre 22.08.1978 tarihinde hükmen, sayılı parselin kadastro tespiti yine 17.09.1970 olup, itiraz edilmeksizin 27.02.1971 tarihinde kesinleştiği saptanmıştır. Dava konusu sayılı parselin kadastro tutanağı yine itiraz edilmeksizin 27.02.1971 tarihinde kesinleşmiştir.Dava, 08.01.2008 tarihinde açılmıştır. 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 31/2 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. fıkrasında öngörülen 10 yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra davacılar tarafından eldeki davanın açıldığı saptanmıştır.3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. fıkrasına göre tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Mahkemece söz konusu açıklanan maddelerde öngörülen 10 yıllık sürenin hak düşürücü süre olduğu gözetilerek kendiliğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken değişik bir gerekçeyle kadastro tutanaklarının kesinleşmediği görüşünden hareketle iki parsel hakkındaki davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Yerel Mahkemece davacılar adına tespiti yapılan sayılı parselin komisyon kararına kadar kesinleşmediğini, eksik olduğu gerekçesiyle komisyona itiraz ettiklerini, en son sayılı parselle ilgili Osmaneli Kadastro Komisyonu'nun 17.10.2001 tarihli kararına kadar sayılı parselin kesinleşmediğini buna bağlı olarak komşu parselleri olan ve dava konusu yapılan sayılı parsellerinin de kadastro tutanaklarının kesinleşmediğinin kabulü gerektiği görüşünden hareketle yazılı şekilde karar verildiği ve söz konusu parsellerin tapuya tescillerinin de bu sonucu etkilemediğini açıklayarak yazılı şekilde hüküm kurulduğu belirlenmiştir.Dosya arasında bulunan sayılı parselin tapu kaydı üzerinde yapılan incelemede davacı M.. A..’a ait 1/12 payın komisyon kararı edinme nedeni gösterilerek 08.02.2002 tarihinde tapuya tescil edildiği, daha sonra Y.. Y.. tarafından satın alınan 11/12 payın ise aynı tarihte kesinleştiği ve tapuya tescil edildiği anlaşılmaktadır. Yasemin söz konusu payı 07.02.2007 tarihinde almıştır. Tespitler 1970 yılında 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun yürürlükte olduğu dönemde yapılmış olup söz konusu kanuna göre dolu pafta sistemi kabul edilmemiştir ve bu kanun döneminde kadastro tutanağının bütünlüğü ilkesi değil bölünmüşlüğü ilkesi kabul edilmiştir. Yani kadastro tutanağı birden fazla kişiler adına tespit görmüş ise sadece itiraz edenler yönünden tutanak kesinleşmez itiraz etmeyenler yönünden ise tutanak kesinleşirdi. 3402 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 1987 yılından itibaren dolu pafta sistemi ve kadastro tutanağının bütünlüğü ilkesi kabul edilmiştir. Yani kadastro tutanağı kaç kişi adına tespit görmüş olursa olsun bir tespit malikinin itiraz etmesi tümü açısından tutanağın kesinleşmediği kabul edilmektedir. Kaldı ki somut olayda, böyle bir durum söz konusu değildir. Sayılı parseller kadastro öncesi bir bütün olsa dahi kadastro tespitiyle her biri hakkında ayrı ayrı kadastro tutanakları düzenlenmiş ve sayılı parsele ilişkin kadastro tutanağı hükmün 22.08.1978, parsel sayılı taşınmaza ait kadastro tutanağı ise itiraz edilmeksizin 27.02.1971 tarihinde kesinleşmiştir. Artık komşu sayılı parselin kadastro tutanağının kesinleşmediği görüşünden hareketle ve sayılı parsellere ait kadastro tutanaklarının da kesinleşmediğini kabul etmek kadastro kanunlarıyla getirilen sisteme, 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 31/2 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinin açık hükümlerine aykırılık oluşturmaktadır. Yerel Mahkemenin görüşünün benimsenmesi durumunda bir tasfiye kanunu olarak öngörülen kadastro kanunlarınca yapılan tespitlerle ilgili uyuşmazlıkların hiç sonuçlanmayacağı ve kesinleşmiş tutanaklarının da uyuşmazlık konusu olacağı açıktır. Halbuki tasfiye kanunları gereğince yapılan işlemlerin ve bunlardan doğan uyuşmazlıkların biran evvel sonuçlandırılması ve sicillerin oluşması hedeflenmektedir. Kaldı ki Mahkemece kurulan hüküm aynı zamanda infaza elverişli değildir. Davacılar sadece gerek kendi adlarına bulunan ve gerekse bununla birlikte tasarruf edilen ve sayılı parsellerin miktarlarında dava dilekçelerinde açıkladıkları biçimde düzeltmenin yapılmasını istedikleri halde ve sayılı parsellerin tapu kayıtlarının diğer paydaşlar göz ardı edilerek tamamen iptallerine karar verilip davacılar adına tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmesi HMK’nun 27 ve 26.maddelerine aykırı düşmektedir. Hükmün bu nedenle infazı mümkün görülmemektedir. Doğru, düzgün ve sağlıklı sicil oluşturmak kamu düzenine ilişkin olup Mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulur. Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında 766 sayılı Tapulama Kanunu'nun 31/2 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle bir kısım parseller hakkında davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırıdır.Davalılar A.. H.., A.. H.. ve M.. K..’ın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 115,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalılardan A.. H.., A.. H.. ve M.. K..'a ayrı ayrı iadesine, 18.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.