Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 2341 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 2072 - Esas Yıl 2008
Hüseyin M. ile Hüseyin ve Hasan B. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair (Uzunköprü Asliye Hukuk Hakimliği)'nden verilen 06.11.2007 gün ve 467/413 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü: Davacı, adına tespit ve tescil edilen 104 ada 21 parselle bir bütün olan taşınmazın bir bölümünün 104 ada 23 parsel, bir bölümünün de 22 parsel içerisinde tespit ve tescil edildiğini açıklayarak, 22 parsele ait tapu kaydının tümünün, 23 parselin tapu kaydının kısmen iptali ile 104 ada 21 parselle birleştirilerek adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalı Hasan, kadastro tespitlerinin taksim sınırları gözetilerek yapıldığını belirterek, davalı Hüseyin vekili, sebep açıklamaksızın davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır. Mahkemece, kadastro tespiti sırasında haritaların esas alınarak kadastro paftalarının oluştuğu görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu taşınmaz bölümlerini kapsayan 104 ada 22 ve 23 parsellerin kadastro tutanaklarında, özet olarak miras yolu ve taksimle intikal ettiğinin muhtar ve bilirkişiler tarafından bildirilmesi üzerine 01.11.1996 tarihinde 22 parsel davalı Hasan, 23 parsel Hüseyin adına tespit ve tescil edilmişlerdir. Davacı bu parseller kapsamında kalan yerlerin kendisine ait olduğunu ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Keşif yerinde dinlenen tanıklar, tarafların miras bırakanından kalan yeri yapılan taksim uyarınca kullandıklarını bildirmişlerdir. Mahkemece 3402 sayılı Kadastro Ka-nunu'nun 20. maddesi hükmü gözönünde tutularak kadastro öncesi haritalar uyarınca yapılan kadastro tespitlerine değer verileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Az önce de açıklandığı üzere, davalılar adına tespit ve tescil edilen parsellere uygulanan herhangi bir belge bulunmamaktadır. Kayıt ve belgelerin kapsamının tayini başlığını taşıyan 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 20. maddesinde, kayıt ve belgeler harita ve benzeri belgelere dayanmakta olup da bu belgelerin yerine uygulanması mümkün bulunmakta ise harita, plan ve krokideki sınırlara itibar olunacağı, harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerin sınırları mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içerisinde kalan yerler hak sahipleri tarafından kullanılıyor ise bu belgelerde g österilen sınırların esas alınacağı, harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgeler değişir ve genişletilmeye elverişli sınırları içermekte ise bu belgelerdeki miktarlara itibar olunacağı açıklanmıştır. Görülmekte olan davada anılan maddede yazılı herhangi bir belge ve dayanağı harita, plan ve kroki uygulaması söz konusu değildir. Bu nedenle mahkemenin benimsediği gerekçe yerinde görülmediği gibi, böyle bir gerekçenin gösterilme sebebi de anlaşılamamıştır. Ayrıca tanıkların sözleri de taraflar arasında yapıldığı ileri sürülen taksim ve bu taksim uyarınca terkedilen taşınmaz bölümleri bakımından yetersizdir. Yetersiz inceleme ve tanık sözlerine dayanılarak hüküm kurulamaz. Tüm bu açıklamalar gözönünde tutularak yeniden yerel bilirkişi ve davacının listesini vermiş olduğu tanıklar marifetiyle HUMK'nın 259. maddesi hükmü uyarınca dava konusu taşınmazların bulunduğu yerde keşif yapılması, yerel bilirkişi ve tanıklardan taksim uyarınca taraflara bırakılan yerlerin ayrı ayrı belirlenmesi, teknik bilirkişi tarafından krokisine işaret edilmesi, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Davacının temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle ve HUMK'nın 428. maddesi uyarınca (BOZULMASINA) ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 22.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.