Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 22335 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 11419 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : İstanbul 4. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ : 08/11/2012NUMARASI : 2012/882-2012/993Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki temyiz eden tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire'ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:K A R A R Davacı 3. kişi vekili, İstanbul 1. İcra Müdürlüğü’nün 2008/13624 Takip, Şişli 5. İcra Müdürlüğü'nün 2009/1041 talimat sayılı dosyasından 18.05.2009 tarihinde haczedilen mahcuzların müvekkiline ait olduğunu, müvekkili ile davalı borçlunun aynı yayın grubuna ait olan şirketler olduğunu, her iki şirketin de dahil olduğu yayın grubuna TMSF tarafından 25.05.2004 ve 18.09.2008 tarihinde el konulduğunu, tüm mal varlıklarının hacizli olduğunu, mahcuzların ayrıca vergi daireleri tarafından da 01.09.2004 – 02.12.2005 tarihleri arasında haczedildiğini dava konusu dekoderlerin 50.000 adedinin A.. A.. ile İ.. A..'ye ait olduğunu belirterek istihkak iddiasının kabulü ile haczin kaldırılmasını dava ve talep etmiştir.Davalı alacaklı vekili, haciz adresinin müvekkili tarafından borçluya kiralanan ve borçlunun mallarının bulunduğu yer olduğunu, 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinin müvekkili lehine olduğunu, davanın süresinde açılmadığını belirterek davanın reddi ile kötüniyet tazminatının tahsilini savunmuştur.Davalı borçlu ile dava ihbar edilen finansal kiralama şirketleri savunma yapmamıştır.İhbar olunan TMSF vekili ihbarı kabul etmediklerini finansal kiralama şirketlerine davanın ihbar edilmesi gerektiğini belirtmiştir.Mahkemece, istihkak davasının kabulüne karar verilmiş ve bu karar, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi'nin 2011/9609 Esas, 2011/13000 K. sayılı kararıyla, “...davacı 3. Kişi şirketin haciz adresini takip borçlusu ile birlikte kullanması, aynı yayın grubuna dahil şirketler olarak davacı, davalı borçlu ve ihbar olunan finansal kiralama şirketleri hakkında takip ve hacizden önce ticari ve iktisadi bütünlük kararı verilmiş olması nedeniyle davacı 3. kişi şirketin aynı zamanda borçlu sıfatını alıp almadığı, borçlu olarak kabülü halinde ise istihkak davasında davacı sıfatının olup olmayacağı tartışılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir” gerekçesiyle bozulmuş ve bu bozma kararına ilk derece mahkemesince uyulmuştur. Mahkemece iddia, savunma, uyulan bozma kararı ve toplanan delillere göre; TMSF vekilinin cevap dilekçelerinde bildirdiği üzere, şirketlerin bağımsız tüzel kişiliklere sahip olduğu, buna göre, bozma ilamında sözü edilen 3. kişi şirketin aynı zamanda borçlu sıfatı alabileceğine ilişkin görüşe katılmanın olanaklı olmadığı, haczin doğrudan doğruya borçlunun depo olarak kiraladığı işyerinde yapıldığı, mahcuz malların davacı yana ait olup keza evveliyatta TMSF tarafından da haczedilen mallar olup olmadığının kesin olarak tespit edilemediği, şirketler arasındaki aynı yayın grubuna bağlı olarak yürütülen faaliyetin aynı zamanda şirketler arasındaki organik bağı da doğurduğu, ayrıca TMSF vekili tarafından mahcuzların doğrudan doğruya davacıya ait olarak haczedildiğinin beyan ve iddia edilmediği, dolayısıyla mahcuz malların borçlu elinde ve adresinde haczedildiği, İİK'nun 97/a maddedeki karinenin borçlu dolayısıyla alacaklı lehine olduğu, bunun aksinin davacı yanca kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, İİK'nun 96 ve devamı maddeleri gereğince 3. kişi tarafından açılmış istihkak istemine ilişkindir.Mahkemece, bozma ilamına uyulmasına rağmen bozmanın gerekleri yerine getirilmemiştir. Zira, uyulan 27.12.2011 tarihli bozma ilamında da bahsedildiği üzere, aynı yayın grubuna dahil şirketler olarak davacı, davalı borçlu ve ihbar olunan finansal kiralama şirketleri hakkında takip ve hacizden önce verilen ticari ve iktisadi bütünlük kararının anılan tarafların dosyadaki sıfatlarını etkileyip etkilemeyeceğinin öncelikle değerlendirilmesi gerekir. Ancak, bu değerlendirmenin yapılabilmesine hizmet edecek inceleme ve araştırma mahkemece yapılmamış, bu konudaki değerlendirme sadece, karar başlığında ihbar edilen olarak yer alan TMSF vekilinin dosyaya sunduğu beyan dilekçesindeki bilgilere ve TMSF vekilinin duruşmada alınan beyanına hasredilmiştir. Halbuki, dosya içerisinde bir örneği bulunan ve 14.11.2009 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan “Cine 5 TV Ticari ve İktisadi Bütünlüğü” başlıklı Ticari ve İktisadi Bütünlük Satış İlanının incelenmesinden; davacı Cine 5, davalı borçlu Kutyay Özel Radyo A.Ş. ve ihbar olunan finansal kiralama şirketlerinden A.. A..'nin borçlular olarak iktisadi bütünlük içinde yer aldıkları, ticari ve iktisadi bütünlüğün kapsamı bölümünde “.....internet alan adları, vericiler, yayın arşivi, menkul mallar....'dan oluşmaktadır.” ibaresinin ilanda yer aldığı görülmekte olup, bu doğrultuda davaya konu mahcuz malların ilanda geçen “menkul mallar” kapsamında yer aldığının kabulü gerekir. Bu sebeple, ticari ve iktisadi bütünlük kararının yukarıda anılan taraf şirketlerinin tüzel kişiliğine etkisinin ve bu doğrultuda davacı Cine 5 A.Ş.'nin eldeki istihkak davasında aynı zamanda borçlu sıfatı kazanıp kazanmayacağının bu şirketlerle ilgili olarak TMSF nezdinde tutulan bilgi ve belgelerden de istifade edilerek bu konuda bir araştırma yapılıp iktisadi bütünlük kararının kapsam ve içeriği de irdelenerek bir sonuca varılması gerekirken sadece TMSF vekilinin cevap dilekçesine dayanılarak ve iktisadi bütünlük kararının kapsam ve içeriği tartışılmadan karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir. Öte yandan; Mahkemece bozmadan önce verilen kararda davacıya ya da borçluya ait olup olmadığı ayrıştırılamayacak mahcuz mallar yönünden istihkak davasının kabulüne karar verilmiş ve bu kararın temyizi üzerine verilen bozma kararında genel olarak bozma sebebi, taraf şirketlerinin iktisadi ve ticari bütünlük içindeki konumlarının belirlenip bu belirleme neticesinde davacının borçlu sıfatını alıp almayacağının tartışılması olarak gösterilmiştir. Hal böyle iken ve bozma ilamından sonra mahcuz malların mülkiyetinin hangi tarafa ait olacağına ilişkin dosyaya yeni delil sunulmamış olmasına rağmen uyulan bozma kararına aykırı olarak yazılı gerekçelerle bu sefer davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK'nun 366 ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK'nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 15.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.