MAHKEMESİ : Hatay 3. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 18/04/2013NUMARASI : 2011/42-2013/180S.. B.. ile Yusuf (A.. N.. o..) ve müşterekleri aralarındaki Tapu iptali ve tescil davasının kısmen kabulüne, kısmen reddine dair Hatay 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 18.04.2013 gün ve 42/180 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı kayyım İl Defterdarlığı (Hazine) vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARARDavacı vekili dava dilekçesinde; Antakya 4.mıntıkada kain .. parsel sayılı taşınmazın 1930-1935'li yıllarda vekil edeninin babası H.. B.. tarafından haricen satın alındığını, vekil edeninin babası H.. B..'in 1941 yılında vefat ettiğini, vekil edeninin kardeşlerinin zaman içinde başka şehirlere giderek evdeki miras haklarını vekil edenine sattıklarını, vekil edeninin eşi ve çocukları ile birlikte bu evde oturmaya devam ettiğini, 1999 yılında A.. M..Emlak Şefliği'nin Antakya Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 1999/472 esas-1999/1552 karar sayılı kararı ile kayıt maliklerine kayyım atandığını ve bu evi vekil edeninin eşi L.. B..'e kiraya verdiğini, M..Emlak Şefliği'nin Hatay 1.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/76 esas sayılı dosyası ile hükmen tescil davası açtığını, davalıların kim olduğu belli olmadığı gibi gaip olduklarını, davalılar adına olan tapu kaydının hukuken değerini yitirdiğini açıklayarak...parsel sayılı taşınmazın davalılar adına olan tapusunun iptali ile vekil edeni adına hükmen tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 12.4.2011 tarihli yargılama oturumunda taşınmazın dava açıldıktan sonra el değiştirdiğini, davayı yeni malike karşı yönelteceklerini açıklamış ve M.. H..'nin davaya dahil edilmesi hususunda dahili dava dilekçesi ibraz etmiştir.Davalı kayyım vekili cevap dilekçesinde; dava dilekçesinde ileri sürülen dava gerekçeleri ve zilyetlikle iktisap şartları oluşmadığından davanın yersiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının dava konusu taşınmazda zilyetliği söz konusu olmadığını, zilyetliği olduğu kabul edilse dahi nizasız ve fasılasız olmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Dahili davalı Hazine vekili 21.6.2011 tarihli yargılama oturumunda; kayyım vekili olarak yaptıkları savunmaları Hazine vekili olarak da aynen tekrar ettiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece; "...davanın kısmen kabul kısmen reddi ile,.. parsel sayılı taşınmazın davalı Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile 759/768 hissesinin davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, kalan 9/768 hissenin davalı Hazine üzerinde bırakılmasına..." karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı kayyım vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava; harici satın alma, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve TMK’nun 713/2. fıkrasında yer alan "...malikin tapu kütüğünden anlaşılamaması..." ve aynı zamanda "...yirmi yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş..." hukuki sebeplerine dayalı olarak TMK’nun 713/1 ve 2. fıkraları gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır. Kural olarak, tapu iptali ve tescil davalarında, dava, kayıt malikine, kayıt maliki ya da malikleri ölüyse mirasçılarına yöneltilerek açılır. Davacı vekili, dava dilekçesinde, davalı olarak, kayıt malikleri A.. N.. o.. Yusuf, A.. N..o.. İ.. ve M.. o.. A..'ı hasım olarak göstermiş ise de; bu kişilere herhangi bir şekilde ve yolla tebligat yapılmamış, davalı olarak M... Emlak Müdürlüğü'ne tebligat yapılmış olup taraf teşkili sağlanmamıştır. Böylece, davada taraf sıfatıyla savunma hakkı tanınmamış ve daha ötesi savunma hakkı kısıtlanmıştır.Tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak, kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanunun açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK'nun 713/2. maddesindeki düzenlemelerdir. Anılan maddede, “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” hükmüne yer verilmiştir. Kanun maddesinde yazılı her iki neden ispat koşulları nedeniyle ayrı davaların konusudur. Yargıtay’ın ve Daire'nin yerleşik içtihatlarına göre böyle bir yerin gaiplik nedenine bağlı olarak kazanılabilmesi için tapu maliki hakkında verilen gaiplik kararının kesinleşmesinden itibaren 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14 ve TMK'nun 713/1. maddesindeki koşullar altında en az 20 yıl süre ile zilyet olunması gerekmektedir.Bunun yanında; kanunun açık hükmü dikkate alındığında, tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamaması hali; taşınmaz malın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak, kimliğini ortaya koyacak gerekli bilgi ve belgelerin tapu sicilinden (kütüğünden) çıkarılmasının imkansız olmasıdır. (Yargıtay HGK.nun 10.4.1991 tarih 1991/8-51 Esas, 194 Karar ve 15.04.2011 tarih 2011/8-111 Esas, 2011/180 Karar sayılı ilamları). Genel olarak, gerekli dikkati gösteren herkesin kayıtlarda malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde tapu sicilinde yazılı olan malikin bilinmediğinin kabulü gerekir. Ayrıca, tapu kütüğünde malik sütununun boş bırakılması, silinmesi ve yeniden yazılmaması, soyut ve nam-ı mevhum adına (mevcut olmayan hayali kişi) yazılması, hiç yaşamamış ve kaydının herhangi bir yerde bulunmamış olması, malik adının müphem, yetersiz ve soyut gösterilmiş olması gibi durumlarda malikin kim olduğunun anlaşılamadığı kabul edilir. Başka bir anlatımla, tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan malik, tanınmayan, bilinmeyen, hatırlanmayan, adresi tespit edilemeyen, kendisine tebligat yapılamayan, mirasçıları belirlenemeyen, uzun yıllar önce ölmüş ya da taşınmış bir şahıs değildir. Mahkemece, kayıt maliklerinin bilinmeyen kişiler olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de ulaşılan sonuç usul ve Kanuna uygun bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmaza ait tapulama tutanağı ve tapu kaydının incelenmesinde; 6.7.1928 tarihinde başlayan kadastro çalışmalarında; 24 hisse itibari ile 12 hissesinin A.. N.. oğlu Y..'un varisleri, 6 hissesinin A.. N... o.. İ..'in varisleri ve 6 hissesinin M.oğlu A..'ın varisleri adlarına tespit edildiği, H.. o... Z. E.. A..tarafından taşınmazın dörtte üçünü 1926 tarihli adi senetle A.. N.. o.. Y..'un varislerinden satın aldığı, diğer son çeyreğini de Antakya Noterliği'nin 13 Ekim 1923 tarih genel no:1351 hususi no:590 sayı ile onaylı senetle Abdullah Mihail oğlu Seman ve A.. M..l kızı Hilana'dan satın aldığı iddiası ile itiraz edildiği, 2.6.1930 tarihli kadastro komisyon kararı ile taşınmazın taşınmazlar sicilinde 24 pay üzerinden taksimine, bunun yarısının A.. N.. o. Yusuf'un varisleri adına, çeyreğinin A.. N. oğlu İ.'in varisleri adına, diğer çeyreğinin M..o.. A..isleri adına tescil edilmesine karar verildiği ve bu tarih itibariyle tapu kaydı oluştuğu anlaşılmaktadır. Somut olayda; tapu kayıt malikleri hakkında gaiplik kararı verilmediği gibi tapu kaydı ve kadastro tutanağındaki açıklamalara göre kayıt malikleri tanınan ve bilinen kişiler olup maddede yazılı koşulların gerçekleştiğini kabule olanak bulunmamaktadır. Mahkemece, bu hususlar dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonunda yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle kayıt maliklerinin bilinmeyen kişiler olduklarından hareketle yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.Her ne kadar pasif dava ehliyeti ve buna bağlı olarak taraf teşkili eksik ise de bozma gerekçesi karşısında bu eksiklikler tamamlanmış olsa da sonuca etkili olmayacağından bozma nedeni yapılmamıştır. Davalı kayyım vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 24.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.