Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2071 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 5567 - Esas Yıl 2010





Aynur ile Cavit aralarındaki eşya alacağı davasının reddine dair (Pınarhisar Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi)'nden verilen 03.03.2010 gün ve 90/25 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde İstenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü: Davacı vekili dava dilekçesinde; vekil edeninin Pınarhisar Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2005/22 E., 2005/38 K. sayılı ilamıyla boşandığını, evlenirken yanında götürdüğü çeyiz ve şahsi eşyalarının davalı eşin konutunda kaldığını, boşanmalarından bugüne kadar davalı tarafından eşyaların geri verilmediğini, hatta eşyalar ortak konuttan alınarak agabeyiyle annesinin evine götürdüğünü açıklayarak çeyiz ve şahsi eşyası olarak birlikte götürdüğü toplam 67 adet eşya ile dava dilekçesi ekinde sunulan ve vekil edeni tarafından 1/2 oranında katkısı bulunan 14 adet mobilya eşyasının aynen iadesine, aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde dava tarihi itibariyle bedellerin tutarının yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı asil 27.03.2008 havale tarihli cevap dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarında; davacının dava açma hakkının olmadığını, davacının talep hakkının zamanaşımına uğradığını, boşanma davası açılırken eşyalarla İlgili dava açma hakkını saklı tutmadığını, evi terk ederken de evde bulunan tüm şahsi eşyalarını yanında götürdüğünü belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, "TMK'nın 178. maddesi gereğince bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu gerekçe göstermek suretiyle davanın zamanaşımından reddine" karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, çeyiz ve şahsi eşyalar ile mobilya türünde eşyaların aynen iadesi, aynen iadesinin olanaklı olmaması halinde, dava tarihi itibariyle bedellerinin toplamının yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili isteğine ilişkindir (TMK m. 683, 220, 222/1, 223/1, 226/1). Mahkemece, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş İse de, mahkemenin bu görüşü somut olguya uygun düşmemektedir. Bir davada maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak ve dayanılan kanun maddesini belirlemek ise hakime aittir (HUMK m. 74, 75 ve 76). Bundan ayrı Dairenin 28.04.2009 gün ve 2009/1201, 2009/2042 sayılı bozma ilamında da değinildiği gibi, somut olayda ve istek gözönünde tutulduğunda görevli mahkemenin Aile Mahkemesi olduğu konusunda bir duraksama söz konusu değildir. İstek, dava dilekçesinde belirtilen eşyaların mevcut ise aynen iadesine, olmadığı takdirde ise, bedelinin tahsiline ilişkindir. Taraflar 23.09.2002 tarihinde evlenmişler ve eldeki dava ise 10.03.2008 tarihinde açılmıştır. O halde, davada Aile Mahkemesi görevlidir. Dava, eşyanın iadesine, olmadığı takdirde bedelin tahsiline ilişkindir. Görüldüğü gibi davacı davasını kademeli (terditii) açmıştır. Öncelikle birinci kademede; eşyaların aynen iadesini istemiş, aynen İadesinin olanaklı bulunmadığı yani eşyalar aynen mevcut değil ise, bu takdirde ikinci kademede; bedellerin tazminini istemiştir. Şu halde, davacı birinci seçenek ile aynı (mülkiyet) hakkına dayanarak istekte bulunmuştur. Mülkiyet hakkının içeriği gözetildiğinde; "bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, tasarruf özgürlüğüne yönelik saldırılara karşı elatmanın önlenmesi davasını açabileceği gibi istihkak davasını da açabilir (TMK m. 683/1-2). Şu halde eşyaların geri istenmesi davası, bu olgu çerçevesinde ve bu anlamda "İstihkak Davası" olarak kabul edilmektedir. Davanın, kişisel malların nelerden ibaret olduğunu öngören TMK'nın 220, "Her eş, yasal sınırlar içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bu mallar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğunu" ifade eden aynı Kanun'un 223/1, "Her eş, diğer eşte bulunan mallarını geri alır" düzenlemesine yer veren TMK'nın 226/1 ve "Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür" hükmüne yer veren TMK'nın 222/1, 683 madde ve fıkralarına dayalı olarak açıldığının kabulü gerekir. Mahkemece, yapılacak araştırma ve inceleme sonucu (davacı dava dilekçesinde "vs delail" demekle aynı zamanda yemin deliline de dayanmıştır) istenen eşyaların aynen mevcut olduğunun saptanması halinde uyuşmazlık bu açıdan mülkiyet hakkına dayandığından olayda zamanaşımı söz konusu olamaz. Eşlerden her biri kişisel eşyalarını her zaman mal rejiminin sona ermesinden önce ya da sonra isteyebilir. Bu istek mal rejiminin tasfiyesi halinde, istenilecek katkı payı, değer artış payı veya artık değere katılma alacağı olarak nitelendirilemez ve değerlendirilemez. Bu tür eşyalarla İlgili dava, boşanmanın fer'i (eki) niteliğinde davalar olarak da düşünülemez. O halde, eşyaların aynen geri verilmesine İlişkin istihkak davaları her zaman açılabildiğinden zamanaşımına tabi değildirler (8. HD 17.12.2009 tarih, 2009/2348 E., 2009/6173 K.; 2. HD 28.06.2006 tarih, 2006/843-8767 E.K.). Dava konusu eşyaların aynen mevcut olmadığının belirlenmesi halinde ise, eşyaların toplam bedeline karar verilmesi gerekeceğinden bu halde, somut olayda zamanaşımı söz konusu olur. Taraflar 23.09.2002 tarihinde evlenmişler, 30.04.2004 tarihinde açılan ve kabulle sonuçlanan, 05.06.2006 tarihinde kesinleşen boşanma kararıyla boşanmışlardır. Eşleri başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerine göre, evlendikleri 23.09.2002 tarihinden boşanma davasının açıldığı 30.04.2004 tarihine kadar eşler arasında yasal edinilmiş mallara (artık değere) katılma rejimi geçerlidir (MK m. 202). Taraflar arasındaki geçerli mal rejimi boşanma davasının açıldığı 30.04.2004 tarihinde sona ermiştir (MK m. 225/2). Eşyaların aynen mevcut olmaması halinde istenen eşya bedeli "tazminat" niteliğinde bulunduğundan olayda TMK'nın 178. maddesi değil, aynı Kanun'un 5. maddesi yoluyla BK'nın 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. TMK'nın 5. maddesinde; "Bu Kanun ve BK'nın genel nitelikli hükümleri uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk tüzel kişilerine uygulanır" denilmektedir. BK'nın 125. maddesinde ise; "Bu Kanun'da başka surette hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava 10 senelik müruru zamana tabidir" hükmüne yer verilmiştir. BK'nın 132/1-3. bendinde ise; "Nikah (evlilik) devam ettiği sürece karı kocadan birinin diğerinin zimmetinde olan alacakları hakkında, zamanaşımı işlemez" bu durum karşısında olay çözüme kavuşturulurken bu maddelerin de gözönünde tutulması gerekir. Şu halde, boşanma kararının kesinleştiği 05.06.2006 tarihinden eldeki eşya davasının açıldığı 10.03.2008 tarihine kadar BK'nın 125. maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresi henüz geçmediğinden işin esasına girilerek iddia ve savunma doğrultusunda toplanacak deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken olayda uygulama yeri olmayan TMK'nın 178. maddesinde öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği görüşüyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile usul ve kanuna aykırı olan yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve HUMK'nın 428. Maddesi uyarınca (BOZULMASINA), 11.04.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.