MAHKEMESİ : İstanbul 16. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 21/03/2013NUMARASI : 2001/739-2013/155R.. E.. ile M.. T.. ve müşterekleri, Hazine ve A.. K.., ihbar edilen İ.. M.. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair İstanbul 16. Hukuk Mahkemesi'nden verilen 21.03.2013 gün ve 739/155 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili, duruşmasız olarak davalı Hazine vekili ile davalı T.. B.. vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 11.11.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden R.. E.. ve müşterekleri vekili Avukat H.. P.., Hazine vekili Avukat S.. S.. geldiler, karşı taraftan Vakıflar İstanbul Bölge Müdürlüğü vekili Avukat M.. D.., N.. Y.. ve müşterekleri vekili Avukat E.. T.. geldiler, başka kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARARDavacılar vekili, A.. köyü 283, 342, 383, 360, 386, 408, 415, 445, 531 ve 542 parsel sayılı taşınmazların tapuda ölü İ.. Ç.. (Mehmet oğlu) adına kayıtlı olduğunu, taşınmazların en az 40 yıldan beri vekil edenleri öncesinde de vekil edenlerin babaları ve dedeleri tarafından malik sıfatıyla, davasız, aralıksız zilyet edilip, ekilip biçilmek ve son birkaç senedir de çok sayıda manda hayvanının otlanması için çayır maksadıyla kullanıldığını, taşınmazların zilyetliğinin vekil edenlerine diğer kardeşleri ile yapmış oldukları rızai taksim sonucu kaldığını açıklayarak, TMK’nun 713/2.maddesinde yazılı kazanma koşullarının oluşup oluşmadığının saptanarak dava konusu taşınmazlara ait tapu kayıtlarının iptali ile taşınmazların eşit hisselerle davacılar adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı Hazine vekili, zamanaşımının geçtiğini, çayır nitelikli taşınmazların tamamının S.. B.. Vakfından neviyetli olarak tapuda Mehmet oğlu ölü İ.. Ç.. adına kayıtlı olduğunun belirtildiğini ve Hazineye husumet düşmediğini, TMK’nun 81/B maddesine göre zilyetlikle kazanılamayacağını, davanın 2888 sayılı Kanuna göre Vakıflara tebliği gerektiğini açıklayarak davanın reddini savunmuştur.Davalı A.. K.. temsilcisi, davaya diyecekleri olmadığını, taşınmazlarla köy tüzel kişiliğinin ilgisi bulunmadığını ve 30 yıldır davacılar ve murislerinin kullandığını bildiğini belirtmiştir.Davanın ihbar edildiği İ.. M.. vekili, katıldığı yargılama oturumunda bu aşamada bir diyecekler olmadığını bildirmiştir.Dahili davalılardan Cevadiye, Nadide, Recep, Cavide, M.. A.., Nagihan, Huriye, Nadir, Naime, Nihal, Menşure, Fatma, Melahat, Hayriye, kayıt maliki İbrahim’in kök murisleri olduğunu ve var ise miras haklarını istediklerini ifade etmişlerdir.Davalı Turgut, kayıt malikinin mirasçıları içinde olup hakkını istediğini, A.. Y..’ın babaannesi olduğunu, dedeleri M.. B.. ile resmi evlilik kaydı ve nüfus kaydı bulunmadığından resmi olarak mirasçısı gözükmediğini bildirmiştir.Mahkemece, taşınmazların vasfının S.. B.. Vakfından tarla olarak belirtildikleri, ayrıca tapu kayıtlarında da S.. B.. Vakfından olduklarının yazılı olduğu, vakıf taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile edinilmelerinin mümkün olmadığı, TMK’nun 713/2.maddede yazılı koşulların oluşmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm, davacılar vekili, davalı Hazine vekili tarafından esasa, davalı T.. B.. vekili tarafından ise vekalet ücretini yönelik olarak temyiz edilmiştir.A... köyü 283, 342, 383, 360, 386, 408, 415, 445, 531 ve 542 parsellerin 1963 yılında yapılan kadastro çalışmalarında 13 Haziran 1331 tarih 80,78,76,75,77,72,73,74,71 ve 90 sıra numaralı tapu kayıtları uygulanarak Mehmet oğlu İ.. Ç..’un tasarruf ve zilyetliğinde iken 1332 yılında ölümü ile kimleri mirasçı olarak terk ettiğinin bilinmediği gibi mirasçıları tarafından da veraset senedi ibraz edilemediğinden “Mehmet oğlu ölü İ.. Ç.. mirasçıları” adına tesbit yapıldığı, tutanakların 04.03.1965 tarihinde kesinleştiği, tapu kayıtlarında ise malik hanelerinde “Mehmet oğlu İ.. Ç..” yazılı olduğu görülmektedir. Taşınmazlardan 531 parsel dışındaki diğer taşınmazların gerek tutanaklarında gerek tapu kayıtlarında “S.. B..t Veli”, “S.. B.. Vakfından mazbuttur”, “S.. B.. Vakfından” şeklinde şerh bulunmaktadır. Dayanak tapu kayıtlarında taşınmazların muhacirine meccanen verildiği yazılıdır.Taraf teşkiline esas alınan mirasçılık belgesine göre Mehmet oğlu İ.. Ç.. 18.03.1916 tarihinde ölmüş, geride mirasçı olarak 08.06.1934 tarihinde ölen eşi Zeynep, 10.06.1998 tarihinde ölen kızı Fatma Çekelez, 20.02.1949 tarihinde ölen oğlu M.. Z.. ve 17.10.1992 tarihinde ölen oğlu A..Z.. kalmışlardır. Dosya kapsamı ve yargılama sırasındaki açıklamalara göre dava, TMK'nun 713/2.maddesinde yazılı “ölüm” sebebine dayanılarak açılan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Kural olarak, tapu iptali ve tescil davalarında, dava, kayıt malikine, kayıt maliki ya da malikleri ölüyse mirasçılarına yöneltilerek açılır. Davalı A.. K.. kayıt maliki olmadığına göre davanın Köy Tüzel Kişiliğine yöneltilmesi düşünülemez. Köy Tüzel Kişiliği aleyhine açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir. Açıklanan nedenle A.. K.. yönünden verilen red kararı sonucu itibarıyla doğru görülmüştür.Bilindiği üzere, bir davanın görülebilmesi için öncelikle davada taraf teşkilinin sağlanması gereklidir. Davada her ne kadar ihbar sonrası İ.. M.. 11.04.2006 tarihli yargılama oturumunda vekille temsil edilmiş ise de; davada Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün yer alması gerekmektedir. Dosya arasında bulunan tapu kayıtlarının beyanlar hanesinde “Sultan Beyazıt Vakfına" ait şerh bulunduğuna göre 2762 sayılı Eski Vakıflar Kanunu'nun 40 ve 5737 sayılı Yeni Vakıflar Kanunu'nun 76.maddesi gereğince ilgisi nedeniyle davanın öncelikle Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne yöneltilmesi hususunda davacı tarafa süre ve imkan verilmesi, davaya katıldıkları takdirde delillerini sunmaları konusunda süre ve imkan tanınması, ondan sonra davanın yürütülmesi, delillerin sunulması halinde tüm delillerin eksiksiz olarak toplanması gerekmektedir. Çünkü, 4721 sayılı TMK.nun 111 ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 33. maddesi gereğince; Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün tüm vakıflar üzerinde gözetim ve denetim hakkı vardır. Bu bakımdan öncelikle taraf teşkilinin sağlanması zorunludur. Mahkemece taraf teşkili sağlandıktan sonra davanın yürütülmesi gerekirken taraf teşkili sağlanmaksızın işin esası hakkında hüküm kurulması doğru değildir.Diğer yandan bilindiği gibi, konusu mülk arazi ve diğer mülk olan menkul ve gayrimenkul mallar sahih vakıflardır. Bu malların tüm tasarruf hakları rekabesi (kuru çıplak mülkiyeti) vakfa aittir. Vakfın bir başka türü de, Devlet'e ait (miri) arazi üzerinde padişah yada onun izin verdiği kişi tarafından kurulmuş gayri sahih vakıflardır. Gerek sahih, gerekse sahih olmayan türdeki vakıflar, önceleri vakfı tarafından tamir veya yeniden yaptırılırken zamanla vakfın buna gücü yetmemesi nedeniyle mukataa ve icareteyn usulü doğmuştur. Mukataada; vakıf taşınmaz, kendi olanaklarıyla vakıf tarafından inşa ve onarılmasının mümkün olmaması sebebiyle bina yapmak, ağaç bağ kütüğü veya bağ çubuğu dikmek ve bunların durması karşılığında vakfa her sene maktu bir zemin kirası ödemek suretiyle kiralanmış, bu suretle yapılan bina ve dikilen ağaçlar yapanın veya dikenin malı sayılmış ve ölümü ile de bunların mirasçılarına geçeceği mukaatanın yani kira karşılığının verildiği sürece mukavelenin fesh edilmeyeceği ve arazi üzerine yapılan muhtesatın kaldırılamayacağı kabul edilmiştir. İcareteynde ise, yok olan vakıf binalarının yeniden inşası için bir tür süresiz kiraya benzeyen usul oluşturulmuş, kiracıdan kıymetine eşit “müeccele” denilen peşin bir bedel alınıp harab olan bina vakıf tarafından yeniden tamir ettirilerek her sene “muaccele” adı verilen küçük bir bedel karşılığı süresiz olarak kiracılarına bırakılmıştır. Kira parasını ödeyerek hak kazanan kimseye ise mutasarrıf denilmiş, tasarruf hakkı da ölümle mirasçılarına intikal ettirilmiştir. 1274 tarihli Arazi Kanunnamesi'nin 4.maddesinde araz-i mevkufenin iki kısım olduğu bunlardan birincisinin sahihhan araz-i memlukeden (mülk arazi) iken şeri usullere göre vakfedilmiş olan sahih vakıflar; ikincisinin ise tahsisat kabilinden (gayri sahih, irsat kabilinden) vakıflar olduğu belirtilmiştir. Tapu kaydında vakıf şerhi bulunan bir taşınmazın taviz bedeline tabi sahih mukaatalı veya icareteynli bir vakıf olduğunun söylenebilmesi için Arazi Kanunnamesi'nin 121. maddesinde belirtildiği üzere öncelikle bu taşınmazın vakfedenin özel mülkü olması gerekir. Osmanlı Hukukunda mülk arazi dört türden oluşmaktadır:a- Eski köy ve kasaba sınırları içinde bulunan arsalarla bunların kenarlarında bulunan ev ve benzeri gibi oturmaya yarayan yerleri tamamlayan yarım dönüm tutarındaki yerler, b- Sahih temlikle ve kamu yararı amacıyla üçüncü bir kişiye temlik edilen miri arazi. c- Öşürlü arazi, d- Haraçlı arazi, Yukarıda sayılan dört tür araziden olan bir taşınmazın vakfedilmesi halinde sahih bir vakıftan ve bu taşınmaz daha sonra icareteyn veya mukaataya bağlanmış ise tavize tabi taşınmazdan söz etmek mümkündür. Tahsisat kabilinden (gayrisahih) vakıf ise Arazi Kanunnamesi'nin 4.maddesinde “Araz-i miriyeden bilifarz selatini uzam hazeraatının veyahut bizzat izni ile aharlarının vakfeylemiş olduğu arazidir ki bu misillu arazinin vakfiyeti yalnız araz-i miriyeden bir kıta-i müfrüzenin aşar ve rüsumatı misillu menafii miriyesi tarafa saltanatı seneyeden bir cihete tahsis demek olduğundan bu makule araz-i mefkufe evkafı sahihden değildir.” şeklinde tarif edilmiştir. İşte tahsisat kabilinden olan bu vakıflarda hiçbir şekilde bedel ödenmesi gerekmez. Çünkü, bu tür vakıflarda vakfedilen şey vakfedenin kendi mülkü değildir. Burada yapılan Sultan veya bizzat izin verdiği kişi tarafından miri arazinin belirli bir kısmının aşar ve rusumatı (resimleri ve vergileri) gibi gelirinin belli bir amaca tahsis edilmesidir.5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 18.maddesi hükmü gereğince; miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar dışındaki icareteyn ve mukataalı vakıf şerhi bulunan gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde veya tasarrufundaki taşınmazlar taviz bedeline tabidir. Yasa'nın 3. maddesinde yapılan tanıma göre de, mukataalı vakıf; zemini vakfa, üzerindeki yapı ve ağaçlar tasarruf edene ait olan ve kirası yıllık olarak alınan vakıf taşınmazlarını, icareteynli vakıf ise; değerine yakın peşin ücret ve ayrıca yıllık kira alınmak suretiyle süresiz olarak kiralanan vakıf taşınmazlarını ifade eder. Vakfiye kapsamındaki her taşınmazın coğrafi konumu ve hukuki durumu ayrı olacağından bu taşınmazların kadim köy, kasaba ya da şehir içindeki mülk topraklar içinde olup olmadığının keşfen incelenmesi, taşınmazın konumunun düzenlenecek paftada kadim köy ve kasaba ya da şehirlere göre haritasında işaret edilmesi, vakfın niteliği hakkında bu belirlemeden sonra görüş bildirilmesi gerekir. Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere vakıf türünün belirlenmesi ve belirlenen vakıf türüne göre çekişmeli taşınmazların zilyetlikle kazanılıp kazanılamayacağı hususunun saptanması bu tür davalarda önem kazanmaktadır. Bu açıklamalar karşısında dava konusu 9 parça taşınmaza ait tapu kaydında Sultan Beyazıt Vakfına ilişkin şerh bulunduğu da gözetilerek tapu kayıtlarına Sultan Beyazıt Vakfı ile ilgili konulan şerhe ilişkin tüm bilgi ve belgelerin dayanak tapu kayıtlarından da araştırılarak merciinden istenerek dosya arasına getirtilmesi, adı geçen vakfa ait vakıf belgesi ve diğer tüm kayıtlar getirtilerek vakfiyenin niteliği ve zilyetlikle edinilebilen özel mülkiyete konu edilebilen yerlerden olup olmadığı hususunda 6100 sayılı HMK’nın 266.maddesi uyarınca üniversitelerin Medeni Hukuk kürsüsünde görevli ve Vakıflar Hukuku konusunda uzman olan öğretim üyelerinden rapor alınması, ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve incelemeye dayanarak, vakıf taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile edinilmelerinin mümkün olmadığı gerekçesi ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüyle, eksik incelemeye dayalı Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollaması ile halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre bu aşamada davalı Hazine vekili ile davalı T.. B.. vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 24,30 TL peşin harcın istek halinde davacılara ve davalı T.. B..'a ayrı ayrı iadesine 11.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.