Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 19833 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 12244 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Bursa 3. Aile MahkemesiTARİHİ : 07/03/2013NUMARASI : 2013/28-2013/198Nagihan Ağlamış ile Y.. A.. aralarındaki katılma alacağı davasının reddine dair Bursa 3. Aile Mahkemesi'nden verilen 07.03.2013 gün ve 28/198 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 21.10.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Av. S.. T.. geldi. Başka kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi gereği düşünüldü:K A R A RDavacı Nagihan Ağlamış vekili, dava dilekçesi ve açıklama dilekçesinde evlilik birliği içinde edinilen ve davalı adına tapuya tescil edilen 2681 ada 7 parsel üzerindeki 15 numaralı meskenin alımında vekil edeninin maddi ve manevi katkıları bulunduğunu, davalı tarafından vekil edeninin hakkını bertaraf etme amacıyla dava dışı üçüncü kişiye satıldığını açıklayarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 13.000 TL katılma alacağının dava tarihinden geçerli yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, harcını yatırmak suretiyle verdiği 11.11.2011 tarihli ıslah dilekçesiyle talep miktarını 47.100 TL'na yükseltmiştir.Davalı vekili, dava konusu taşınmazın vekil edenine babası tarafından verildiğini, tapuda satış gösterildiğini, vekil edeni tarafından ödenmesi gereken para ödenemeyince babasının talimatı ile tapuda A.. A..’a devrettiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuş, süresi içerisinde verdiği ıslaha cevap dilekçesinde, ıslah edilen miktarın zamanaşımına uğradığını, 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, önceki kararda davanın kabulüne, 13.000 TL katılma alacağının dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte 34.100 TL katılma alacağının davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiş, Dairece, taraflar arasında görülen boşanma davasının kesinleştiği 13.09.2010 tarihinden ıslah tarihi olan 11.11.2011 tarihine kadar TMK'nun 178. maddesinde düzenlenen 1 yıllık zamanaşımı süresi geçmiş olduğuna ve davalı taraf ıslah dilekçesi ile artırılan katılma alacağı miktarı bakımından süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunduğuna göre, davacının dava konusu ettiği tüm mal varlığına ilişkin toplam katılma alacağı miktarı ne olursa olsun görülmekte olan dava nedeniyle sadece 13.000 TL katılma alacağı alabilecek olması karşısında mahkemece, ıslahla artırılan 34.100 TL miktar bakımından davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu kısım bakımından da yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğuna işaret edilerek bozma sevkedilmiştir. Mahkemece bozmaya uyularak davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, ıslahla artırılan 34.100 TL'na yönelik davanın reddine, 13.000 TL katılma alacağı bozmaya konu edilmediğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Taraflar, 04.06.2002 tarihinde evlenmiş, 20.02.2009 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 13.09.2010 tarihinde kesinleşmesi üzerine boşanmışlardır. 4722 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca eşler bir yıllık yasal süre içerisinde başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerine göre, eşler arasında boşanma davasının açıldığı 20.02.2009 tarihine kadar yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK. m.202, 4722 SK.m.10). Eşler arasındaki mal rejimi TMK'nin 225/2. maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir. Uyuşmazlık konusu 15 nolu bağımsız bölüm, 29.08.2005 tarihinde satış yoluyla davalı Yusuf adına tescil edilmiş, 06.02.2009 tarihinde dava dışı A.. A..’a devredilmiştir.Dava; yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen taşınmazdan kaynaklanan katılma alacağı isteğine ilişkindir. (TMK. m.218, 219, 202, 225, 231, 235, 236/1).743 sayılı TKM'nun yürürlükte bulunduğu dönemde mal ayrılığı rejimi söz konusu idi. Mal ayrılığı rejimi için 743 sayılı TKM'nde mal rejimi konusunda herhangi bir zamanaşımı süresi öngörülmemişti. Ancak, 743 sayılı TKM'nin Borçların Umumi Kaideleri başlığını taşıyan 5. (4721 sayılı TMK. m.5) maddesinde, “Akitlerin in’ikadına ve hükümlerine ve sükutu sebeplerine taalluk edip borçlar kısmında beyan olunan umumi kaideler, Medeni Hukuk'un diğer kısımlarında dahi caridir” amir hükmüne yer verilmiştir. Bu durum karşısında anılan madde gereğince TBK'nun zamanaşımına ilişkin uygun düşen hükmünün mal rejimleri konusunda da uygulanabileceği kabul edilmektedir. Bu durum karşısında, TKM'nin 5. maddesinin yollamasıyla mal ayrılığı rejimi dönemi bakımından 6098 sayılı TBK'nun 146. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi uygun düşmektedir. 6098 sayılı TBK'nun 146. maddesinde; “Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı taktirde her dava 10 senelik müruru zamana tabidir” denilmiştir. Madde metninde sözü edilen “her dava” sözcüğü her alacak olarak değerlendirilmektedir. Aynı Kanun'un 153/1-3 nolu bendinde ise, “ evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için zamanaşımı işlemeye başlamaz, başlamışsa durur “ hükmüne yer verilmiştir.4721 sayılı TMK'nun da ise, zamanaşımına ilişkin hüküm yer almaktadır. Anılan Kanun'un 178. maddesinde; “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” denilmiştir. Mal rejimine ilişkin zamanaşımı konusunda doktrinde de tam bir görüş birliği bulunmamaktadır. Çoğunluk görüşünü benimseyenler; farklı açılardan olayı değerlendirmekle birlikte on yıllık zamanaşımının uygulanacağını savunmaktadırlar. Azınlık ise; olayda bir yıllık zamanaşımının uygulanması gerektiğini ileri sürmekteler. Yani TMK'nun 178. maddesinin uygulama olanağının bulunmadığını ileri sürenler iki gerekçeye dayanmaktadırlar. Birincisi sözü edilen madde TMK'nun mal rejimleri bölümünde değil, kanunun sistematiği açısından TMK'nun boşanma kısmında yer almaktadır. İkincisi ise, TMK'nun 178. maddesi boşanmanın eki niteliğinde bulunan nafaka, maddi ve manevi tazminatlarla ilgili olup, bunlar hakkında uygulanır. Mal rejimine ilişkin davalar ise, boşanmanın eki (fer'i) niteliğinde davalar olmadığını söylemekteler. Konunun çok tartışmalı olduğu ve henüz bir birlikteliğin gerek doktrinde ve gerekse uygulamada sağlanamadığı görülmektedir. Mal rejimi davalarına ilişkin dosyaların daha önce temyiz incelemesinin yapıldığı, Yüksek Yargıtay 2. Hukuk Dairesi oy çokluğuyla 818 sayılı BK'nun 125. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımı uygulamakta idi. Bu tür dosyaların temyiz incelemesinin yapıldığı 2009 tarihinden itibaren Yüksek Yargıtay 8. Hukuk Dairesi ise, TMK'nun 178. maddesinde yer alan bir yıllık zamanaşımını Hukuk Genel Kurulu'nca, zamanaşımı ile ilgili kararın verildiği 17.04.2013 tarihine kadar uygulamakta idi. Gerçekten bir yıllık zamanaşımı süresi çok kısa 10 yıllık zamanaşımı süresi ise, oldukça uzun bir süredir. Yüksek Hukuk Genel Kurulu; 17.04.2013 tarih ve 2013/8-375 Esas, 2013/520 Karar sayılı kararı ile; “ yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallardan kaynaklanan alacaklar ( değer artış payı ve artık değer) hakkında TMK'nun 5. maddesi yoluyla 6098 sayılı TBK'nun 146. maddesinde yer alan 10 yıllık zamanaşımının uygulanacağını” kabul etmiştir. Yüksek Hukuk Genel Kurulu'nun bu görüşü Dairece’de benimsenmiş ve çıktığı tarihten itibaren bu tür alacaklar hakkında uygulamayı öngörmüştür. Yerel Mahkemece, bozma ilamına uyulmuş ve Dairenin eski görüşü doğrultusunda davanın TMK'nun 178. maddesinde yazılı bir yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığı ve zamanaşımı def’inin süresinde yapıldığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Somut olayda, uyuşmazlık; Dairece’de benimsenen Hukuk Genel Kurulu kararının öngördüğü on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanamayacağı, bozma ilamına uyulma ile taraf (davalı) yararına usulü kazanılmış hakkın doğup doğmadığı noktasında toplanmaktadır.Yüksek Dairece, "TMK'nun 178. maddesinde; "evliliğin boşanma sebebi ile sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar” amir hükmüne dayanılmak suretiyle buradaki zamanaşımının edinilmiş mallara katılma rejiminden doğan alacaklar bakımından da uygulanacağını benimseyerek bu tür olaylarda zamanaşımı def’inin süresinde yapılması ve bir yıllık sürenin geçirilmiş bulunması halinde davanın reddine karar verilmesi gerektiği" yönünde görüş oluşturulmuştur. Bu görüş, maddenin yorumlanmasından kaynaklanmakta idi. Yüksek Hukuk Genel Kurulu kararında, açıklandığı biçimde uygulanmasını öngördüğü süre ise TMK'nun 5. maddesi yoluyla, TBK'nun 146. maddesinde yer alan zamanaşımı süresine dayanılmaktadır. Görüldüğü gibi her iki görüşün dayanağı farklı Kanunlarda yer alan zamanaşımı sürelerine ilişkindir. Her iki görüş de, Kanun maddelerinin yorumlanması suretiyle ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu nedenle, bozma ilamına uyulmakla davalı yararına kazanılmış hakkın doğduğundan söz etmek oldukça güçtür. Bundan ayrı, taraflar 14.06.2002 tarihinde evlenmişler ve açılan boşanma davasının kabul ile sonuçlanması ve hükmün 13.09.2010 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Bu süre içerisinde sadakat ile birbirlerine bağlı kalarak evlilik hayatını sürdürmüşlerdir. Dairenin önceki bozma ilamında da vurgulandığı gibi boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren uygulanması gereken bir yıllık zamanaşımı süresinin çok kısa, on yıllık zamanaşımı süresinin ise oldukça uzun bir süre olduğu, sosyal problemi uzun yıllara taşıdığı bir gerçektir. Özelikle Bir yıllık zamanaşımı süresinin çok kısa bir süre olması nedeniyle bir takım şikâyetlere ve serzenişlere yol açtığı, buna bağlı olarak vicdanları rahatsız ettiği inkâr edilmeyecek gerçektir. Hukuk Genel Kurulu'nun büyük bir ekseriyetle verdiği on yıllık zamanaşımı ile ilgili kararını ve bu kararda gösterilen gerekçenin hakkın teslimi ve yol açabilecek mağduriyetin önlenmesi bakımından gözardı edilmemesi gerekir. Bu yönüyle de olaya bakıldığında, bozma ilamına uyulmakla kazanılmış hakkın doğmadığının ve ihlal edilmediğinin kabulü gerekir. Aksi halde hak sahibinin edinilmiş mallardan kaynaklanan katılma alacağından yoksun kalacağı açıktır.Açıklanan bu olgular karşısında Yüksek Hukuk Genel Kurulu'nun 17.04.2013 tarih ve 2013/8-375 Esas, 2013/520 Karar sayılı ilamında gösterilen gerekçe uyarınca, eldeki dava bakımından on yıllık zamanaşımının uygulanması, iddia ve savunma çerçevesinde toplanan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken zamanaşımından davanın reddine karar verilmesi yeni oluşan durum karşısında doğru görülmemiştir. Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.100,00 TL. Avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 582,34 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene davacıya iadesine, 04.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.