MAHKEMESİ : Erdemli 1. Asliye Hukuk (Aile) MahkemesiTARİHİ : 24/01/2012NUMARASI : 2009/519-2012/33Z.. I.. ile M.. I.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil olmazsa katkı payı alacağı davasının reddine dair Erdemli 1. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi'nden verilen 24.01.2012 gün ve 519/33 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 09.10.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Avukat İ.. A.. ve karşı taraftan A.. I.. ve müşterekleri vekili Avukat İ.. D.. geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosyanın incelenmesi sonucu görülen eksikliklerin ikmali için dosyanın mahal mahkemesine iadesine karar verilmesini takiben eksiklik tamamlanmış olmakla dosya yeniden incelendi gereği düşünüldü:K A R A R Davacı Zübeyde vekili, evlilik içinde edinilen 240 ada 1 parselde 8 nolu meskenin tüm ödemelerini davacı yaptığı halde davalı adına tapuya tescil edildiğini açıklayarak tapu kaydının iptali ile davacı adına tescile, olmadığı takdirde dava tarihi itibarıyla tespit edilecek bedelin dikkate alınarak fazla hakları saklı kalmak üzere 50.000 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalılar Abdülaziz ve müşterekleri vekili, iddianın yerinde olmadığını, davacının öğretmen geliri ile kendi üzerine kayıtlı mallar dışında dava konusu taşınmaza katkıda bulunamayacağını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacı vekilinin beyanları, iddianın ileri sürülüş biçimi ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde, davacının ödediği iddia edilen para ile eşi adına alınan taşınmazın, eşine yapılan gizli bağış olarak değerlendirilmesi gerektiği, bu itibarla dava konusu gayrimenkulün bağışlama suretiyle murisin kişisel malı olduğu, davacının bu taşınmazdan dolayı katkı payı alacağı talebinde de bulunamayacağı, murise karşı ileri sürülemeyecek hakkın mirasçılara karşı ileri sürülmesinin mümkün olmadığı davacının ancak B.K.nun 244. maddesi hükümleri gereğince “bağıştan rücu’" müessesesi çerçevesinde bağışlananın iadesini isteyebileceği, dava dosyasında rücu konusunda bir dava ve istek olmadığı gibi bağıştan rücu koşulları da ileri sürülüp kanıtlanamadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davacı ile muris Kazım 07.02.1976 tarihinde evlenmişler, Kazım'ın 21.10.2008 tarihinde ölümü ile taraflar arasındaki mal rejimi son bulmuştur. Murisin ölümü ile geride davacı eşi ile murisin kardeşleri davalılar kalmıştır. 4722 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca eşler bir yıllık yasal süre içerisinde başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerine göre, eşler arasında evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK'nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM'nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı, bu tarihten murisin ölüm tarihine kadar ise, yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK.m.202, 4722 s.K.m.10).6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 285. maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık(ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir(Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s. 344, Yavuz, Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6. B., İstanbul 2002, s. 222). Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz (TBK 285/3).Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır.Bu açıklamalar nedeniyle, devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir.Bağışlamanın yukarıda açıklanan öğeleri gözetildiğinde, bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir (Gümüş, M. Alper: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'na göre Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C. 1, 3. B., İstanbul 2013, s. 205; Zeytin, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2.B., Ankara 2008. s. 144).Somut olayda; Davacı vekili, taşınmazın 28.12.2001 tarihinde davacının geliri ile alınmasına karşın, tapu ve diğer tescil işlemlerini muris kocasının takip etmesi sebebiyle muris Kazım adına tescil edildiğini bildirmiştir.Bağışı çağrıştıracak başka bir kavram, kelime veya söze dosya kapsamında rastlanılmamıştır. Karşılıklı güven ve sadakat, gerek örf ve adet, aile bütünlüğü kavramı ve gerekse olağan yaşam koşulları gereği, ayrım gözetilmeksizin eşin birinin diğerine para intikal ettirmek suretiyle mal edindirmesi mümkündür ancak, bunda bağış iradesi ve kastının olduğu sonucuna varmak için kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanması gerekir. Yukarıdaki açıklamalar ve dava dilekçesindeki talep dikkate alındığında, taşınmazın muris Kazım adına tescil edilmiş olması Dairemiz ve Yargıtay'ın yerleşmiş uygulamasına göre, tek başına davacının gizli bağış iradesini ortaya koyduğunu göstermez. Davada davacının bağış iradesi ve kastı olmadığı anlaşıldığına göre Mahkemece, taraf delillerinin eksiksiz olarak toplanması, tüm taraf delillerinin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre işin esasına ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken bağış nedeniyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedene davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve yasaya aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 1.100,00 TL Avukatlık Ücreti'nin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 27.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.