Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 17291 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 18136 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : Adana 7. Aile MahkemesiTARİHİ : 28/05/2013NUMARASI : 2012/277-2013/566G.. G.. ile M.. U.. ve H.. Ö.. aralarındaki tapu iptali, tescil ve alacak davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Adana 7. Aile Hukuk Mahkemesi'nden verilen 28.05.2013 gün ve 277/566 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A R Davacı vekili; tarafların Adana 5. Aile Mahkemesi'nin 2007/ 730 Esas - 2008/1238 Karar sayılı kararı ile boşandıklarını, aile konutu olarak kullanılan ve evlilik birliği içerisinde alınan 6780 ada 3 parsel sayılı taşınmazdaki 16 nolu bağımsız bölümün davalı tarafından 24.01.2007 tarihinde muvazaalı olarak davalı Muhittin'e satıldığını, satış işleminin mal kaçırmaya yönelik olduğunu, satış tarihinden bu yana da dava konusu evde davacının oturduğunu ve davalıların yakın arkadaş olduğunu, bu durumlarda muvaazalı satışın gösterdiğini, davacının öğretmenlik yaptığını dava konusu taşınmaza kooperatif aşamasında iken tarafların birlikte katıldığını, ortak kazançları ile satın aldıklarını açıklayarak dava konusu taşınmazın davalı Muhittin adına olan tapu kaydının iptali ile diğer davalı Hayati adına tesciline; dava konusu taşınmazın keşif anında tespit edilecek değerinin yarısı olan alacak miktarının şimdilik 50.000 TL'sinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına dava konusu taşınmazın mülkiyet hakları üzerine üçüncü bir şahsa engellenmesi için tedbir konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı H.. Ö.. vekili; Tapu iptali ve Tescil davasında görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olup, açılan davanın görev yönünden reddi gerektiğini, boşanma davasının açıldığı tarihin 07.08.2007 olduğunu, oysa ki taşınmazın 24.01.2007 tarihinde satışının yapıldığını, boşanma tarihinden itibaren 1 yıllık süre geçtiğini, taşınmazın değerinin tapudaki satış değeri olduğundan davacıdan daha fazlasının katkı payı olarak istemesinin mümkün olmadığını,taşınmaz satıldıktan sonra evlilik birliğinin devam ettiğini ve davacının katkı payını aldığını,paranın bir kısmı ile kredi kartları borçlarını kapattıklarını, bir kısmı ile de davacının payına düşen şirket borçlarının ödendiğini açıklayarak davanın reddini talep etmiştir. Davalı M.. U.. vekili; bu tür davaların aile mahkemelerinde görülmesinin hukuken mümkün olmadığını, davanın görev yönünden reddi gerektiğini, davacının davalı hakkında tapu iptal davası açma yetkisi ve ehliyeti bulunmadığını, katılma alacağı davasında da davalının taraf sıfatı bulunmadığını, davacının rızası dahilinde evi aldığını, 2 yıllık kira bedeli düşürüldükten sonra 86.000 TL'ye satın aldığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; davanın kısmen kabul kısmen reddi ile dava konusu 6780 ada 3 parsel 16 nolu bağımsız bölümdeki davalı M.. U.. üzerine kayıtlı tapu kaydının iptali ile davalı H.. Ö.. adına tapu kaydının tescili talebinin reddine; Davacının 50.000 TL katılım alacağının karar tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalı H.. Ö..'den alınıp davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verilmesi üzerine, hüküm sadece tapu iptali ve tescili talebi açısından davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davacı ile davalılardan H.. Ö.. 27.05.1996 tarihinde evlenmişler, 07.08.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin kararın 13.02.2009 tarihinde kesinleşmesi ile boşanmışlardır. Eşler arasındaki mal rejimi TMK'nun 225/son maddesi gereğince boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir. Bu durum karşısında evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK'nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM'nin 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejimi, 01.01.2002 tarihinden boşanma davasının açıldığı tarihe kadar 4722 sayılı Kanun'un 10. maddesi gereğince, eşler başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerinden TMK'nun 202. maddesine göre edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.Hemen belirtmek gerekir ki; maddi olayları ileri sürmek taraflara hukuki nitelendirmeyi yapmak ise hiç şüphesiz Mahkemeye aittir. Ancak, nitelendirme yapılırken ileri sürülen maddi olaylardan bağımsız olarak ve dava dilekçesi kapsamı gözardı edilerek farklı bir hukuki nitelendirme yapma olanağı söz konusu olamaz.Dava dilekçesindeki açıklamalar ve dosya kapsamına göre; davada davalı eş Hayati tarafından diğer davalı Muhittin' e yapılan satışın muvazaalı olduğu iddiası ile iptali ve davalı Hayati adına adına tescili ve katılma alacağı isteğinde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil davalarının amacı, elden çıkartılan taşınmazın (malların) kayıt maliki eş'e döndürülmesi ve mal rejimi davalarında alınacak karar ile hüküm altına alman alacağın tahsilatını kolayca sağlamaya yönelik bulunduğundan davacının bu tür davaları açmakta hukuki yararı bulunmaktadır. Muvazaa nedeniyle açılmış bulunan temyize konu davanın kanuni dayanağı 818 sayılı BK'nun 18. maddesi (TBK 19.m) olduğuna, davalılar arasında gerçekleştirildiği ileri sürülen muvazaalı işlem davacı yönünden haksız eylem niteliğinde bulunduğuna göre, tapu iptali ve tescile yönelik istek bakımından uyuşmazlığın çözüm yeri genel muvazaa kapsamında HMK'nun 1 ve devamı maddeleri uyarınca belirlenecek genel mahkemelerdir. Aile Mahkemeleri'nin bu tür davalara bakma görev ve yetkileri bulunmamaktadır. Mal rejiminin tasfiyesine dayalı alacak isteğinin ise, 4787 sayılı Aile Mahkemeleri'nin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4. maddesinde yazılı; 4721 sayılı TMK'nun ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere (TMK'nun 118-395) maddelerinden kaynaklanan bütün davaların Aile Mahkemesi'nde (veya Aile Mahkemesi sıfatı ile) bakılacağına ilişkin olan düzenleme nedeniyle Aile Mahkemesi’nde görülmesi gerekir. Hal böyle olunca, temyize konu muvazaaya dayalı tapu iptali ve tescil isteği ile ilgili davayı tefrik ederek ayrı bir esasına kaydı yapılan dosyada görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirmeyle Aile Mahkemesi sıfatıyla görülen davanın esası hakkında karar verilmesi doğru değildir. Kabule, göre; Mahkemece karar tarihine en yakın (28.05.2013) keşif tarihindeki taşınmazın sürüm değeri (TMK.m. 232, 235/1) olan 155,058 TL'nin yarısı (TMK. m. 236/1) kabul edilen 79,029 TL esas alınmış ve HMK'nun 26 (HUMK'nun m. 74). maddesi uyarınca istekle bağlı kalınmak suretiyle 50.000 TL katılma alacağının tahsiline karar verilmiştir. Esasen dava konusu 16 nolu bağımsız bölümün 24.01.2007 tarihinde yani mal rejiminin sona erdiği, boşanma davasının açıldığı 07.08.2007 tarihinden önce davalı koca H.. Ö.. tarafından üçünçü ve diğer davalı M.. U..'e devr ettiği dosya kapsamı ile sabit olduğundan TMK'nun 235/2. madde ve fıkrası uyarınca İnşaat bilirkişisine, devir tarihi esas alınarak belirlediği taşınmazın sürüm değeri olarak saptanan 99,299 TL'nin yarısı olan 49,649 TL bakımından hüküm kurulması ve fazla istek olmadığından reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değil ise de; temyiz edenin sıfatı ve aleyhe bozma yasağı kuralı gereğince (davalı kocanın temyizi olmadığından) bu husus bozma sebebi yapılmamıştır. Açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 878,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 26.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.