MAHKEMESİ : Bafra 2. Asliye Hukuk (Aile) MahkemesiTARİHİ : 23/12/2014NUMARASI : 2009/334-2014/751Davacı M.. Ş.. ile davalı F.. Ş.. aralarındaki katılma alacağı davasının kabulüne dair Bafra 2. Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi'nden verilen 23.12.2014 gün ve 2009/334 Esas 2014/751 karar sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 29.09.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili Av. İ.. C.. geldi. Karşı taraftan kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı vekili eldeki dava ile birleşen dava dosyasında, evlilik birliği içerisinde edinilen malvarlığı üzerinde müvekkilinin tasfiye alacağı bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere toplam 200.000 TL tasfiye alacağının yasal faiziyle birlikte davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili davanın görülebilirlik koşulu gerçekleşmediği gibi zamanaşımı süresinin de dolduğunu ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, mal rejiminin tasfiyesine yöneliktir. Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hâkime aittir (6100 s.lı HMK 33 m). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava; katılma alacağı isteğine ilişkindir.4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda mal rejiminin tasfiyesi davaları için her hangi bir zamanaşımı düzenlemesi getirilmemiştir. Bu durumda, aynı Kanunun 5. maddesi yollamasıyla 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uygulanmalıdır. Zira,TBK'nun 646.maddesine göre, Borçlar Kanunu, Medeni Kanunun tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir. TBK'nun 146.maddesine göre, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. Dairemiz uygulamalarında da, mal rejiminin tasfiyesi davalarında on yıllık genel zamanaşımı süresi kabul edilmektedir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun (17.04.2013 tarih ve 2013/8-375 E. 2013/520 K. sayılı kararı) kabulü de bu yöndedir. Her ne kadar, Dairemiz önceki uygulamalarında edinilmiş mallara katılma rejiminin boşanmayla sona ermesi durumunda, TMK'nun 178. maddesindeki bir yıllık zamanaşımı süresini kabul etmişse de, Yargıtay HGK'nun yukarıda açıklanan içtihadı doğrultusunda görüş değişikliğine gidilmiştir. TBK'nun 149/1.maddesine göre, zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Aynı Kanunun 153/3.maddesine göre de, evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için zamanaşımı işlemeye başlamaz, başlamışsa da durur. Bundan ayrı; çözüme kavuşturulması gereken diğer husus; zamanaşımı süresinin yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarihte mi yoksa tanıma tenfiz kararının kesinleştiği tarihte mi başlayacağıdır. Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır (5718 s.lı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'nun 50). Kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi, tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine (5718 s.lı MÖHUK'nun 58/1), kesin hüküm veya kesin delil etkisi ise yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder (5718 s.lı MÖHUK'nun 59).Karşılığı Mülga 2675 sayılı Kanun'da bulunmayan 5718 sayılı MÖHUK'nun 59.maddesi, yabancı mahkemelerce verilen kararların maddi hukuk bakımından ülkemizde hüküm ifade etmeye başlayacağı tarihi göstermeye ilişkindir. Söz konusu yasal düzenlemeyle, özellikle Ticaret, Borçlar, Miras ve Aile Hukuku yönünden belirsizliği ortadan kaldırmak adına önemli eksiklik giderilmiştir.Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalar yönünden, anılan Kanun maddelerinin değerlendirilmesi gerekirse; tanıma tenfiz kararı verilmek koşuluyla, eşler yabancı mahkemenin boşanmanın kabulüne ilişkin verdiği kararının kesinleştiği tarih itibarıyla boşanmış sayılırlar. Bu yasal düzenlemeye göre, tanıma tenfiz kararı daha sonraki tarihlerde verilse dahi, evlilik birliği yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihte sona ermiş kabul edilecektir. MÖHUK'nun 59. maddesi ile getirilen bu düzenleme sayesinde, eşlerin yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihten, tanıma tenfiz kararının verildiği tarihe kadar geçen ara dönemde edindikleri malvarlıkları, evlilik birliği dışında edinilen mal olarak kabul edilecektir. Diğer yandan, bu ara dönemde birbirlerine mirasçı olmayacaklar, duruma göre bu dönemde doğan çocuk evlilik dışı doğmuş sayılacaktır. Bu düzenlemeyle, yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarih ile tanıma tenfiz kararının kesinleştiği tarih arasındaki ara dönemdeki belirsizlik ortadan kaldırılmıştır. Aksi düşünceyle, on yıllık zamanaşımı süresini yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihte başlatmak; tanıma tenfiz karar verilene kadar geçen sürede eşler, Türk Kanunlarına göre halen evli sayılacaklarından, ara dönemde boşanmaya bağlı olarak Türkiye de açılacak tazminat, nafaka, velayet ve mal rejiminin tasfiyesi gibi bazı dava haklarından yararlanma imkânı olmayacak, açılmış davaların da görülebilirlik ön koşulu (evlilik devam ettiğinden) gerçekleşmediğinden reddedilmesi sonucu ile karşılaşılacaktır. Başka bir anlatımla, tanıma tenfiz kararından önceki ara dönemde, taraflar boşanmaya bağlı diğer dava haklarını kullanamayacak, ancak zamanaşımı işlemeye devam edecektir.Tanıma tenfiz kararından sonra açılacak davalarda ise, zamanaşımı, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarihte başlatılmış olacağından zamanaşımının geçmiş olması olasılığı ile karşılaşılacaktır. Bu görüş, hak sahibinin haktan yararlanmasına izin verilmeden, zamanaşımını işletmeye başlatmak demektir ve hak arama yolunun kapatılması anlamına gelir. Katılmadığımız bu görüş TBK'nun 149/1 ve 153/6 maddelerine de aykırıdır.İleri sürülmesi zamanaşımına bağlanan hakların kullanılmasında, zamanaşımı, söz konusu hakkın kullanılabilir duruma geldiği tarihte başlar. Bir hak kullanılabilir duruma gelmeden zamanaşımı işletilemez. Tüm bu açıklamalar nedeniyle, Dairemizce on yıllık zamanaşımı süresinin yabancı mahkeme ilamının kesinleştiği tarihten başlatılmasına yönelik önceki uygulamasından vazgeçilerek, tanıma tenfiz kararının kesinleşmesinden itibaren işletilmesi kabul edilmiştir.Somut olaya gelince; eşler, 07.07.1989 tarihinde evlenmişler, 31.08.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin Breda Aile Mahkemesi’nin 15.10.2008 tarihinde kesinleşen ilamı ile boşanmışlardır. Söz konusu ilam, Çarşamba Aile Mahkemesi'nin 13.01.2010 tarihinde kesinleşen kararıyla tanınmıştır. Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin asıl dava 21.05.2009 tarihinde, birleşen dava ise 10.12.2010 tarihinde açılmış, davalı tarafça, süresinde zamanaşımı def’inde bulunulmuştur. Açıklanan yasal düzenlemeler karşısında; temyize konu davanın açıldığı tarih itibarıyla zamanaşımı süresinin dolduğu kabul edilemez.Dosya kapsamına, dava evrakı ile yargılama tutanakları içeriğine, mahkemece deliller toplanarak karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına, hüküm tarihi itibarı ile tarafların boşanmış olması nedeniyle mal rejiminin tasfiyesi için davanın görülebilirlik koşulu gerçekleştiğine, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde zamanaşımı süresi geçmeden eldeki ve birleşen dava açıldığına, dava konusu taşınmazın kişisel mal olduğu ve edinilmesine kişisel malvarlığı ile katkıda bulunulduğu kanıtlanamadığına göre, mahkemece yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunmadığından davacı lehine Avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 7.183,00 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 21.548,18 TL'nin temyiz eden davalıdan alınmasına, 29.09.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.