MAHKEMESİ :Aile MahkemesiDAVA TÜRÜ : Değer Artış Payı Alacağı ve Katılma alacağı... ile ... aralarındaki değer artış payı alacağı ve katılma alacağı davasının reddine dair ... 2. Aile Mahkemesi'nden verilen ... sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A R A R Davacı ... vekili, dava dilekçesinde belirtilen taşınmaz nedeniyle mal rejiminin tasfiyesi ile alacak isteğinde bulunmuştur.Davalı ..., davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, dava konusu taşınmazın davacı tarafından davalıya bağışlandığı ve taşınmazın davacının gizli bağışı ile kazanılmış kişisel mal olduğu, kişisel malların katkı ve katılma alacağı hesabında dikkate alınamayacağı, bağıştan rücuyu öngören usulüne uygun olarak açılmış bir dava ve istek bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 285.maddesine göre bağış (hibe), bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak kazandırma yapması olarak tanımlanmıştır. Öğretide ise, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak, zenginleştirmek amacıyla malvarlığından belirli değerleri ona vermesi olarak tarif edilmiştir(Aydoğdu, Murat/Kahveci, Nalan: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s. 344,Yavuz, Cevdet: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 6. B., İstanbul 2002, s. 222). Her somut olayın özelliklerine göre, bağış iradesi açıkça ortaya konulabileceği gibi gizli (örtülü) şekilde de yapılabilir. Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de kazandırmanın salt bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz (TBK 285/3). Evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşünceyle, ortak yaşamı ve geleceği güvence altına almak amacıyla, beraberlikten doğan dayanışmayla ve karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmaları bağış olarak değerlendirilemez. Eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır. .//..Bu açıklamalar nedeniyle, devredene ağır yükümlülük getiren kazandırmanın bağış olarak değerlendirilmesi için, bağış amacını taşıyan davranış ve iradenin duraksamaya yer vermeyecek şekilde olması gerekir. Bağışlamanın yukarıda açıklanan öğeleri gözetildiğinde, bir eşin diğer eşe ait bir malvarlığına yaptığı her katkının ya da kazandırmanın bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir (Gümüş, M. Alper: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C. 1, 3. B., İstanbul 2013, s. 205; Zeytin, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, 2.B., Ankara 2008, s. 144).Somut olayda; davacı vekili dava dilekçesinde tasfiyeye konu taşınmazın vekil edeninin iyiniyeti ve jesti ile davalı eş adına tescil edildiğini bildirmiştir. Bağışı çağrıştıracak başka bir kavram, kelime veya söze dosya kapsamında rastlanılmamıştır. Karşılıklı güven ve sadakat, gerek örf ve adet, aile bütünlüğü kavramı ve gerekse olağan yaşam koşulları gereği, ayrım gözetilmeksizin eşin birinin diğerine para intikal ettirmek suretiyle mal edindirmesi mümkündür ancak, bunda duraksama olmayacak şekilde bağış iradesi ve kastının olduğu sonucuna varmak için kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanması gerekir. Davacı eşin taşınmazın bedelsiz olarak bağış amacıyla davalı kadın adına tescil edildiğine ilişkin irade açıklaması bulunmamaktadır. Kaldı ki davalı kadın cevap dilekçesinde taşınmazın bağış yolu ile adına tescil edildiğini ifade etmemiş, aksine taşınmazı evlenirken takılan takılarının parası, akrabalarının yaptığı yardımlar ve çalışmasından elde ettiği kazanımları ile aldığını savunmuştur.Davada, davacı tarafın bağış iradesi ve kastı olmadığı anlaşıldığına göre Mahkemece, iddia ve savunma çerçevesinde dosya içerisinde toplanmış olan delillerin tartışılıp değerlendirilerek talep hakkında bir karar verilmesi gerekirken jestin bağış olarak değerlendirilmesi ve davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK'nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 08.12.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.