Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 14874 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 23053 - Esas Yıl 2013





MAHKEMESİ : KDZ.Ereğli 2. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 20/12/2012NUMARASI : 2012/8-2012/762E.. K.. ile R.. K.. ve müşterekleri aralarındaki muhdesat aidiyetinin tespiti davasının reddine dair Kdz. Ereğli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 20.12.2012 gün ve 8/762 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARARDavacı vekili, Kdz. Ereğli İlçesi, K. Mahallesi 984 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına kayıtlı olduğunu, taşınmazın murisleri olan dedeleri V. K.'den kaldığını, ancak taşınmazın üzerinde bulunan üç katlı evin davacı tarafından yapıldığını, davalıların Kdz. Ereğli Sulh Hukuk Mahkemesi'nde taşınmazla ilgili olarak ortaklığın giderilmesi davası açtıklarını beyanla taşınmaz üzerinde bulunan üç katlı binanın davacı tarafından yapıldığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalılardan R.. K.. davayı kabul ettiğini beyan etmiştir.Diğer davalılar N.. Ö.. ve K.. K.. davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, "tapu kaydı ve Kdz. Ereğli 1. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2009/463 Esasında kayıtlı ortaklığın giderilmesi davasının incelendiğini, buna göre, davaya konu taşınmazın muris H. K. adına kayıtlı olduğu, ibraz edilen veraset ilamına göre 2007 tarihinde vefat ettiği anlaşılan malikin mirasçılarının davalılar oldukları, davacının taşınmazın aynına ilişkin bir hakkı bulunmadığı, davayı kabul eden davalı R.. K..'in davacı E.. K..'in oğlu olduğu, ortaklığın giderilmesi davasında da bu taşınmazın davaya konu edildiği, davacı E.. K..'in müdahil olarak taşınmazdaki binanın aidiyetinin tespiti için dava açılmak üzere süre istemesi üzerine bu davanın açıldığı, talebin öncelikle HMK'nun 114. maddesinde dava şartı olarak düzenlenmiş hukuki yarar bakımından değerlendirilmesi gerektiği, müşterek malikler arasında görülen ortaklığın giderilmesi davasında maliklerden bir tanesinin binanın kendisine ait olduğunu iddia etmesi üzerine bunun tespiti bakımından dava açmakta hukuki yararı bulunduğu, ancak taşınmazda herhangi bir ayni hakka sahip olmayan bir kimsenin ortaklığın giderilmesi davasına taraf olması mümkün olmadığından binanın aidiyetinin tespiti de aynı hak sağlayan bir dava olmadığından sonuç olarak malzeme bedeline ilişkin bir talep olduğundan, bu yolda eda davasına başvurulması gerekirken tespit davası açmakta hukuki yarar bulunmadığından davanın reddine" karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.1086 sayılı HUMK’da yer almamakla birlikte Yargıtay uygulaması gereğince “hukuki yarar ilkesi” davanın açılması bakımından dava şartı olarak kabul edilmekte ve uygulanmakta idi. 6100 sayılı HMK’nun hazırlanınca, uygulamadan esinlenerek bu hukuki yarar ilkesi kanun hükmü haline getirildi. HMK’nun dava şartları başlığını taşıyan 114/1-h bendinde, “davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması", ilkesinin dava şartları arasında sayıldığı görülmektedir. Hukuki yarar ilkesinin bulunduğu durumlarda mutlaka önce bir mahkemede davanın açılması ondan sonra bu mahkemeden muhdesata ilişkin veya mahkemeden herhangi bir işin yapılması bakımından yetki alınmasına gerek olmadığı gibi önce bir şeyin icra takibine konulması belirli aşamalardan sonra icra müdüründen yetki alınması suretiyle herhangi bir davanın açılmasına da gerek bulunmamaktadır. Aksi halde hak arama yollarının kapatılması ya da sınırlandırılması söz konusu olacaktır. Nitekim Anayasa'nın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip” olduğunu vurgulamaktadır. Hak arama yollarının açık tutulması esas olup, bunun kısıtlanması ya da tamamen kapatılması kişilerin, kurum ve kuruluşların takdirine bırakılamaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde de; hak arama hürriyetine ve adil yargılanma hakkına vurgu yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi'nin kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları da bu doğrultudadır. Bu konuda Anayasa’nın 90. maddesinin de gözardı edilmesi olanaksızdır. Anayasa'nın 90/5. fıkrasına göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda Milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Görülüyor ki temel hak ve özgürlüklere ilişkin hususlar konusunda çıkabilecek farklı hükümler olduğunda Milletlerarası andlaşma hükümlerine üstünlük tanınmaktadır. Söz konusu bu hüküm ile de hak arama yollarının sınırlandırılması veya kapatılması anılan Anayasa'nın 90. maddesine aykırılık oluşturur. Bundan ayrı hiç kimse; bir diğerini önce şu veya bu şekilde dava açmaya, takip yapmaya veya herhangi bir biçimde hareket etmeye ya da yol göstermeye zorlayamaz. Bu bakımdan muhdesatın aidiyetinin tespitine karar verilmesi için, hukuki yararı iki veya üç sebeple sınırlandırmak mümkün değildir. Kaldı ki, bu sınırlandırmanın yasal dayanağı bulunmamaktadır. Önemli olan hak ve özgürlüklerin önünün açık tutulmasıdır. Bu açıkça kişi ya da kurum ve kuruluşların hak arama özgürlüğünü sınırlamak anlamına gelir.Yargıtay 8.Hukuk Dairesi, 15.10.2007 tarih ve 2007/4224 Esas 2007/5537 Karar sayılı kararı ile; "...davacının taşınmazda paydaş olmadığı, paydaşlardan birisinden HARİCEN ve Geçersiz ADİ SENETLE taşınmazın bir bölümünü satın alarak üzerine dava konusu muhdesat nitelikli binayı yaptığı, davacının üçüncü kişi konumunda bulunduğu, bu konuda uyuşmazlık bulunmadığı, kayıt malikleri (paydaşlar) arasında ortaklığın giderilmesi davasının açıldığı, ortaklığın satış yoluyla giderilmesine karar verildiği takdirde parsel üzerinde bulunan muhdesatın taşınmazla (zeminle) birlikte satılacağı hususunda duraksama olmadığı, bu hale göre taşınmaz üzerinde bulunan evin değerinin ve kime ait olduğunun belirlenmesinde davacının (harici satış senedi sahibinin) hukuki yararı bulunduğu, bu bakımdan mahkemenin muhdesatın tespitine yönelik davacı talebinin reddine karar vermiş olmasında isabet görülmediği...” gerekçesiyle BOZMA sevk edilmiştir. Yerel Mahkemenin DİRENME kararı; daha geniş bir gerekçeyle HGK'nun 11.03.2009 tarih ve 2009/8-75 E, 2009/116 Karar sayılı kararı ile BOZULMUŞTUR.Görüldüğü gibi, Yargıtay 8. Hukuk Dairesi geçersiz harici satış sözleşmesi ile TAPULU taşınmazı satın alan ve tapu kaydı ile bir ilgisi dahi bulunmayan davacıya dahi muhdesatın kendisi tarafından meydana getirildiğinin (yapıldığının) tespiti davasında, davacının HUKUKİ YARARININ olduğunu kabul etmekte, Yüksek HUKUK GENEL KURULU'nca da davacının hukuki yararı olduğuna vurgu yapılmakta ve direnme kararının bozulmasına karar verilmektedir. Somut olayda, davacı her ne kadar dava konusu 984 nolu parselde tapu maliki H. K.'in mirasçısı olmadığından paydaş değil ise de; mirasçı paydaşlar arasında Karadeniz Ereğli 1.Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2009/463 Esas sayılı dosyasında ortaklığın giderilmesi davası açılmıştır. Davacının 984 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan üç katlı binanın kendisi tarafından yapıldığının tespitini istediği ve söz konusu ortaklığın giderilmesi davası olumlu sonuçlanıp karar kesinleştiği takdirde üç katlı bina muhdesat olarak zeminle birlikte satılacağından mahkemenin davacının dava açmakta hukuki yararı yoktur yönündeki görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır. HMK'nun 106/2. bendi uyarınca davacının bu tür davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunmadığı da söylenemez. SONUÇ: Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 24,30 TL peşin harcın temyiz eden davacıya iadesine, 08.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.