MAHKEMESİ : İzmir 5. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 13/02/2014NUMARASI : 2013/317-2014/81H.. H.. ile L.. M.. aralarındaki Tapu iptali ve terkin, men-i müdahale, yıkım davasının reddine dair İzmir 5. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 13.02.2014 gün ve 317/81 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı H.. H.. vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARARDavacı H.. H.. vekili, mülkiyeti davalıya ait olan 66 ada 33 parsel sayılı taşınmazın tamamının 3621 sayılı Kıyı Kanununa göre, kıyı kenar çizgisi kapsamında kalan yerlerden olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile tescil dışı bırakılmasına, davalıların müdahalesinin men'ine ve üzerindeki yapıların kal'ine karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili; davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, davalının ve murisinin dava konusu taşınmaza kadastrodan çok önce malik olduklarını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, Kadastro Kanunun 12/3. fıkrasının Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiş olmasına karşın 50 yılı aşkın bir süre sonra kişilerin kendilerine ait oldukları düşüncesi ile aralıksız kullandıkları taşınmazın tapu kaydının iptalinin mülkiyet hakları ile örtüşecek bir durum olmadığı gerekçesi ile davanın hak düşürücü s??re yönünden reddine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davacı H.. H.. vekili tarafından temyiz edilmiştir. Hemen belirtilmelidir ki, mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanunun 2. ve 3. maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2.maddesi ile 3402 sayılı Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrasına eklenen cümlede: "bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3.maddesi ile aynı Kanuna eklenen Geçici 10.maddesinde ise; “Bu Kanunun 12.maddesinin 3. fıkrası hükmü Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu Yasa'nın yürürlük tarihinden sonra H.. H..'nin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.Ne var ki, Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2.maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.Mahkemece;''...Kadastro Kanunun 12/3. fıkrasının Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiş olmasına karşın 50 yılı aşkın bir süre sonra kişilerin kendilerine ait oldukları düşüncesi ile aralıksız kullandıkları taşınmazın tapu kaydının iptalinin mülkiyet hakları ile örtüşecek bir durum olmadığı'' gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de; mahkemenin bu görüşüne katılma olanağı yoktur. Şöyle ki; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 33.maddesinde yer alan “Hakim, Türk Hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır. Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasa'nın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira, kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.Bu durumda, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunlu olup, kamu malları ile ilgili davalar aynı zamanda kamu düzeni ilkesini de içermektedirler. Bu nedenle mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.Hal böyle olunca; işin esasının ve dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa'nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, mahkemece bu konudaki görüşünün ortaya konulması ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır. Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı H.. H.. vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 09.07.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.