MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi... ile Hazine aralarındaki muhdesat tespiti davasının kabulüne dair .... Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 04.06.2014 gün ve 13/400 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı ... vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:KARARDavacı; dava konusu 462 parsel sayılı taşınmazın mülkiyetinin Hazine'ye ait olduğunu, dava konusu taşınmazda 60 yaşın üzerinde bulunan fındık ağaçlarının kendisine ait olduğunu, söz konusu fındık ağaçlarının bakımını kendisinin yaptığını ve fındık ürünlerini de kendisinin topladığını, ağaçların babasından miras yolu ile kaldığını, .... tarafından çalışma yapılırken fındık ağaçlarının 87 adedinin sökülerek Doğal Gaz borusu hattı geçirildiğini belirterek, ....'tan muhdesat bedelini alabilmesi için fındık ağaçlarının kendisine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davanın kabulü ile dava konusu 462 parsel sayılı mülkiyeti Hazine'ye ait olan taşınmazın fen bilirkişisi rapor ve krokisinde (A) harfi ile gösterilen 1.427,28 m2'lik kısmının üzerinde bulunan 87 adet fındık ocaklarının davacı ...'a ait olduğunun tespitine karar verilmesi üzerine; hüküm davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir. Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK 684/1 m). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK 718 m). 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK 722, 724, 729 m.ler), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez. Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK 106/2 m) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re'sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK 114/1-h, 115 m.).Öğretide ve Yargıtay'ın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.26.05.2004 gün ve 5177 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmüne göre, başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla zilyetliği tespit davası açma hakkı tanınmış ise de, kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman, aktif dere yatağı niteliğindeki taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacakları, bu taşınmazların zilyetlikle edinilemeyecekleri ve bu nedenle bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara da hukuki değer verilemeyeceği gözönüne alınmalıdır.Somut olayda; dava konusu 462 parsel sayılı taşınmazın orman vasfıyla 24/11/2000 tarihinde hükmen tescil ile Hazine adına kayıtlı olduğu, tapu kaydının 04/01/2011 tarihli ve 131 numaralı beyanlar hanesinde taşınmazın 650,01 m2 lik kısmının 6831 sayılı Yasa'nın 2/B maddesi uyarınca hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığının belirtildiği anlaşılmaktadır. O halde; 462 parsel sayılı taşınmazın orman vasfıyla 24/11/2000 tarihinde hükmen tescil ile Hazine adına kayıtlı olarak tescil edildiğinden yukarıda belirtilen ilkeler ışığında, orman parseli üzerinde meydana getirilen muhdesatlara yasallık sağlayacak şekilde tespit kararının verilemeyeceği kuşkusuzdur. Ancak, aynı tapu kaydının 4/11/2011 tarih ve 131 yevmiye numaralı beyanlar hanesinde bu taşınmazın 650,01 m2 lik kısmının 6831 sayılı Kanunun 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkartıldığı yazılı bulunduğuna göre, dava konusu fındık ağaçlarının tamamının veya bir kısmının orman dışına çıkartılan sahada kalıp-kalmadığı kesin olarak belirlendikten sonra, orman olan sahada kalan muhdesat ile ilgili davanın reddine, orman dışında bulunan yani 2/B kapsamında bulunan muhdeat ile ilgili ise davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, bu hususlar değerlendirilmeye alınmadan davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, davalı ... vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 12.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.