MAHKEMESİ :İcra Hukuk MahkemesiDAVA TÜRÜ : İstihkakTaraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili ile davalı vekili taraflarından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.KARARDavacı alacaklı, borçluların adresinde ihtiyati haciz işlemi yapıldığını, haciz işleminde hazır bulunan davalı ... Otomotiv A.Ş nin yetkilisi...'un istihkak iddiasında bulunduğunu, istihkak iddiasının yerinde olmadığını, borçlu şirketler ile davalı şirketin aynı iş kolunda faaliyet gösterdiklerini ileri sürerek 3. kişinin istihkak iddiasının reddini, davalının % 40 tazminata mahkum edilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı - üçüncü kişi vekili, haciz yapılan ve müvekkili şirkete ait işyeri adresinin borçlulara ödeme emrinin tebliğ edildiği adres olmadığını, mülkiyet karinesinin müvekkili lehine olduğunu ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda, bozma ilamı doğrultusunda; ticaret sicil kayıtlarına göre; 06.03.2009–25.05.2009 arasında üçüncü kişi ve borçlu şirketlerin aynı adreste faaliyet gösterdiği, İİK’nun 97/a maddesindeki mülkiyet karinesinin, borçlu, dolayısıyla alacaklı yararına olduğu, davalı üçüncü kişinin ticari mallarının envanter kaydının bulunmadığı, sunduğu faturaların ise borcun doğumundan sonra düzenlendiği gerekçesi ile “davanın kabulüne” istihkak iddiasının reddine karar verilmişse de kısa kararda "davacının davasının reddine" şeklinde hüküm kurulmuş, karar davalı 3. kişi vekilince temyiz edilmiştir.Mahkemece karar gerekçesinde de kabul edildiği üzere; kısa kararla gerekçeli karar arasında aykırılık oluşturulmuştur. T.C. Anayasası, yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. 6100 sayılı HMK'nun 294 ve devamı maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı düzenlenmiştir. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması, tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi esastır. Bu nedenle hükmün, açık, anlaşılır, infaz edilebilir şekilde tesis edilmesi, en önemlisi yazılacak gerekçenin, verilen hükme uygun olması gerekmektedir. Aksi halde yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına güven sarsılmış olacaktır. Yazılacak kararın gerekçesiyle, hüküm kısmı arasında bütünsellik esastır. Başka bir anlatımla gerekçe ile hüküm birbirine bağlı olup, çelişki bulunmaması gerekir. Nitekim, HMK'nun 298/2. maddesinde de gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı açıkça düzenlenmiştir.10.04.1992 gün ve 1991/7 Esas, 1992/4 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kısa kararla gerekçeli kararın aykırı olmasının bozma nedeni olduğu, yerel mahkemenin bozmadan sonra, önceki kısa kararla bağlı olmaksızın çelişkiyi kaldırmak kaydıyla hâkimin vicdani kanaatine göre karar verebileceği belirtilmiştir.Açıklanan nedenlerle, kısa karar ile gerekçeli karar arasında aykırılık bulunduğundan, kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 3.kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün İİK'nun 366 ve 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, İİK'nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, istek halinde peşin harcın temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 09.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.