MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve TescilTaraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece,davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine dair verilen karar, temyiz incelemesi sonucunda Dairemizce bozulmuş bozma kararı üzerine Mahkemece direnme kararı verilmiş olup hükmün davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARARDavacı vekili, dava dilekçesinde Hazine adına tespit ve tescil edilen 171 ada 131 ve 149 sayılı parsellerin tapu kayıtlarının iptali ile vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı Hazine vekili, dava konusu taşınmazların taşlık, kayalık ve çamlık niteliğiyle Hazine adına tespit ve tescil edildiklerini, kazanmayı sağlayan zilyetlik ile edinilecek yerlerden olmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, kazanmayı sağlayan zilyetlik, imar ve ihya koşullarının davacı yararına gerçekleştiği gerekçesi ile her iki parsel bakımından davanın kabulüne karar verilmiş, davalı Hazine vekilinin hükmü temyiz etmesi üzerine, anılan karar Dairemizin 10.04.2012 gün ve 2011/6452 Esas 2012/2696 Karar sayılı ilamı bozulmuş, Mahkemece gerekçede veya hüküm bölümünde bozma ilamına direnildiğinden bahsedilmemiş olup, bir kısım bozma sebepleri doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması sonucunda davanın 171 ada 149 parsel yönünden reddine, 171 ada 131 parsel yönünden kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.6100 sayılı HMK'nun 6763 sayılı Kanun'un 43. maddesi ile Değişik 373. maddesinin 5. bendi hükmüne göre, Dairemizce yeniden yapılan inceleme sonucunda; az yukarıda açıklandığı üzere, Mahkemece gerekçede veya hüküm bölümünde bozma ilamına direnildiğinden bahsedilmemiş olup, bir kısım bozma sebepleri doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması sonucunda davanın 171 ada 149 parsel yönünden reddine, 171 ada 131 parsel yönünden kabulüne karar verilmiştir. Bu haliyle, Mahkemece verilen karar yeni hüküm niteliğinde olup, direnme olarak değerlendirilmemiş, temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.Toplanan delilller ve tüm dosya kapsamından; mahkemece yazılı şekilde karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve inceleme hüküm kurmaya elverişli değildir. Şöyle ki; keşifte uygulandığı açıklanan 1959 tarihli hava fotoğrafı çok eski tarihli olup sonuca ulaşmak açısından olaya ışık tutmamaktadır. 1992 tarihli hava fotoğrafı ise, süre açısından yetersizdir. Bu nedenle bu hava fotoğraflarının incelenmesi sonucu verilen raporlara değer verme olanağı bulunmamaktadır. Daire ve Yargıtay uygulaması uyarınca tespitlerin yapıldığı 24.10.1991 tarihinden geriye doğru en az yirmi yıl öncesine ait ( 1960-1971 yılları arası ) iki ayrı zamanda çekilmiş stereoskopik hava fotoğraflarının Harita Genel Müdürlüğünden getirtilerek dosya arasına konulması, 1960-1971 yılları arasında çekilmiş ölçekli stereoskopik hava fotoğraflarının olmaması halinde gönderen kurumca bunun gerekçesinin gösterilmesinin istenmesi, stereoskopik hava fotoğraflarının jeodezi ve fotoğrametri uzmanı üç mühendisden oluşan bilirkişi kurulu tarafından keşifte uygulanması, hava fotoğraflarının stereoskopik alet ile üç boyutlu olarak incelemeye tabi tutulması, çekildikleri tarihlere göre taşınmazların kültür arazisi niteliğinde bulunup bulunmadıkları, imar ve ihyalarının tamamlanıp tamamlanmadığı, kadastro tespitlerinin yapıldığı sırada üzerinde çamlık ve çalılıkların bulunması gözetilerek imar ve ihyanın hangi tarihte tamamlandığının açıklığa kavuşturulması, bu konuda uzman bilirkişilerden gerekçeli, denetime açık, tutanaktaki niteliklerde gözetilerek karşılaştırmalı rapor sunulmasının istenmesi, taşınmazların niteliklerinin hiçbir duruksamaya yer verilmeyecek biçimde belirlenmesi gerekmektedir.Bundan ayrı, dava konusu taşınmazlar çamlık, taşlık ve çalılık nitelikleri ile tespit edildiklerine göre 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17. maddesi uyarınca diğer kazanma koşulları yanında imar ve ihya koşullarınında araştırılıp belirlenmesi gerekir. Bu nedenle, yerel bilirkişi ve tanıkların HUMK.nun 258, 259. (HMK.m.243, 244, 259 ve 290/2) maddeleri gereğince davetiye ile keşif yerine çağrılmaları, uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeni ile keşif yerinde dinlenilmeleri, davacının taşınmazların imar ve ihyasına hangi tarihte başladığı, imar ve ihyayı ne şekilde yaptığı, hangi biçimde emek ve para sarf ettiği, tutanaklarda çamlık, taşlık ve çalılık yazılı bulunduğu 1991 yılında yapılan tespitlerde bu nitelikleriyle belirlendikleri, imar ve ihyalarının henüz tamamlanmadığı gözetilerek, yerel bilirkişi ve tanıklara tutanakların edinme sebepleri ile nitelik bölümleri okunarak bilgilerine başvurulması, imar ve ihyanın hangi tarihte tamamlandığının olaylara dayalı olarak kesin bir biçimde saptanması, ondan sonra toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır. TMK.nun 713/1. maddesi gereğince açılan tescil davaları kamu düzeni ağırlıklı davalar olup bir bakıma kendiliğinden araştırma ve inceleme prensibine tabidirler. Bu hususun gözönünde tutulması gerekir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görülen davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkemenin yeni hüküm niteliğindeki kararının 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi ve 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 07.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.