MAHKEMESİ : Adana 4. Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 07/02/2013NUMARASI : 2011/163-2013/83L.. B.. ve müşterekleri ile H.. T.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Adana 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 07.02.2013 gün ve 163/83 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDava, TMK'nun 713/2. maddesi gereğince açılan, 9 ve 11 parsel sayılı taşınmazların imar uygulaması ile 307 ada , 301 ada, 303 ada parsel ile nolu parsellerin kimliği belirsiz olarak 8/32 pay ile F.. adına yapılan ve hukuki değerini yitiren tapu kaydının iptali ile davacılar adlarına kayıt ve tescili istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının zilyetliği malik sıfatı ile olmadığından ve davalının tapudaki payını bildiğinden davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dairemizce, taşınmaz edinme koşulları davacı yararına oluştuğundan davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulması üzerine, mahkemece bozma ilamına uyulmasına rağmen yargılamaya yeni katılım olması ve önceki hükümde direnme imkanı olmadığından ve Anayasa Mahkemesi'nin ölü kişi yönünden iptal kararının yorumlanması da dikkate alınarak davacının tapulu taşınmazdaki davalılar murisi payına el atmak sureti ile zilyetlik iddiası ile tapu iptali ve tescil davasının dinlenme imkanı olmadığından davanın reddine karar verilmiş, karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davacı vekili, dava konusu 301 ada , 303 ada , 307 ada , parsellerin öncesi ve parseller olup, bu parsellerin 1953 yılında yapılan kadastro çalışmaları sırasında davalıların miras bırakanı olan ve 1943 yılında ölen F.. adına tespit ve tescil edildiğini ancak kadastrodan beri dava konusu taşınmazların vekil edeninin tasarrufu altında bulunduğunu ileri sürerek, TMK'nun 713/2 maddesi hükümleri uyarınca F.. adına olan tapu kayıtlarının iptali ile vekil eden davacı adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir. Davalılar vekili, davacının dava konusu taşınmazlarda pay sahibi bulunduğunu, bu nedenle diğer bir payın zilyetlik yolu ile edinilemeyeceğini belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, davacı taşınmaza paydaş olup belli bir payın F..’e ait olduğunu bildiğini, kendi açıklamaları ve tanık F.. A..’ın beyanlarına göre zilyetliğinin malik sıfatıyla olmadığını bildirerek davanın reddine karar verilmesi üzerine; Mahkemenin davanın reddine ilişkin 06.04.2010 tarihli kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dairemizin 02.11.2012 tarih, 2010/3948 Esas, 2010/5240 Karar sayılı bozma ilamında “... Dosya arasında bulunan kayıt ve belgelere göre; uyuşmazlık konusu taşınmazların öncesini oluşturan ve parsellerin tapulama çalışmaları sırasında davalıların miras bırakanı F.., davacı ve dava dışı başka kişiler adına paylı mülkiyet hükümleri uyarınca 1954 yılında tesbit ve tescil edildikleri, daha sonra yapılan imar uygulaması sonucunda parselin ve parsellere ayrıldığı, parselin ise; 301 ada , 303 ada ve 307 ada parsel olarak davalıların miras bırakanı F.. ve müşterekleri adına paylı mülkiyet hükümleri uyarınca tescil edildikleri davaya konu olan sicilin bu şekilde oluştuğu anlaşılmaktadır. Davacı vekili, tapulu taşınmaz üzerinde kadastro tespitlerinden beri var olan ve günümüze kadar sürdürülen zilyetliğe dayanarak, davalıların miras bırakanı F..’in payına yönelik olarak iptal tescil isteğinde bulunmuştur. Kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak, kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanunun açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK.nun 713/2. maddesindeki düzenlemelerdir. Anılan maddede, “aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya 20 yıl önce ölmüş, ya da hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir” denilmiştir. Dosya arasında bulunan mirasçılık belgesine göre kayıt maliklerinden F.. 24.09.1943 tarihinde ölmüştür. Dava konusu taşınmazların tamamının davacı tarafından davalıların miras bırakanı F..’in ölümünden sonra günümüze kadar davasız, aralıksız malik sıfatıyla en az 45-50 yıl süre ile ve tarla niteliği ile tasarruf edildiği, yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından ifade edilmiştir. Davalı taraf tanığı F.. A.. ise; 2005 yılı Aralık ayında davacının kendisine gelerek ve parselde hissedar gözüken F..’in kim olduğunu belirlemesini zira payı satın almak istediğini söylediğini açıklamış, zilyetlikle ilgili bilgi sahibi bulunmadığını bildirmiştir. Davacı keşif yerinde; kendisi ve davalıların miras bırakanı dışında kalan ve dava dışı bulunan bazı paydaşların payları nedeniyle icar ödemesini yaptığını açıklamış ise de dava dışı paylara sahip kişilere yapılan ödemeler paylı mülkiyet kuralları gereğince tapuda kayıtlı bulunan F.. payının edinilmesini etkileyen ve ilgilendiren bir durum değildir. F..’e kayyım atanması nedeniyle, edinme koşullarının davacı lehine gerçekleştirmesinden sonra 2000 yılı ve devamı yıllarda hazine tarafından talep edilen ecrimisil bedellerinin davacı tarafından ödenmiş bulunması da davacının zilyetliğinin malik sıfatıyla olmadığı anlamını taşımaz. Keza; edinme koşullarının oluşmasından sonra F..’i veya mirasçılarını bulmaya çalışma ve hatta paylarını satın alma isteme gibi eylemlere, dava açmaktan kurtulma daha kolay sonuca ulaşma isteği dışında bir anlam yüklenemez ve TMK'nun 713/2. maddesinin uygulanması bakımından iyi niyet kazanma koşulları arasında yer almadığına göre; davanın kabulüne karar vermek gerekirken davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır...” gerekçesi ile karar bozulmuştur. Mahkemece, 13.10.2011 tarihli oturumda Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.Bilindiği üzere kural olarak; bozma ilamına uyulması halinde davanın tarafları bakımından lehte ve aleyhte usuli kazanılmış hak oluşur ve Mahkemece'de başkaca bir araştırma yapılamaz. Bozma ilamında belirtildiği gibi davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir. Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün HMK'nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla ve HUMK'nun 428. maddeleri gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24,30 TL peşin harcın istek halinde davacılara iadesine, 16.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.