Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 12356 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 9255 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ : Asliye Hukuk MahkemesiDAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil....... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 07.10.2013 gün ve 498/406 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı vekili, müvekkilinin 365 ada 18 ve 20 parsel sayılı taşınmazları 30 yıl kadar önce satın ve devraldığını, satın aldığı kişinin o tarihlerde ...'tan göç ettiğini, tapuda taşınmazların ..... ....isimli kişi adına kayıtlı olduğunu, bu kişinin kim olduğunun bilinmediğini açıklayarak, taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, tapu malikinin bilinen kişi olduğunu açıklayarak davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, TMK'nun 713. maddesinde belirtilen koşulların davacı yararına oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne ve tapu kayıtlarının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi üzerine, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, kadastro çalışmalarından önce haricen satın alma, kazanmayı sağlayan zilyetlik ve TMK'nun 713/2. fıkrasında açıklanan tapu kütüğünden maliki kim olduğu anlaşılamayan hukuki sebeplerine dayalı olarak açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.1-Kadastrodan önceki hukuki nedenler bakımından temyiz itirazları incelendiğinde, taşınmazlara ait tutanaklar 04.05.1989 tarihinde kesinleşerek tapuya tescil edilmiştir. İncelenmekte olan dava ise 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde belirtilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin kaçırılmasından sonra 04.05.2011 tarihinde açılmıştır. Anılan maddedeki 10 yıllık süre hak düşürücü süre olup resen nazara alınır. Şu halde kadastro öncesi neden bakımından davanın reddi gerekirken kabulü doğru değildir.2-Kadastro sonrası nedenler bakımından temyiz itirazlarına gelince; kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak, kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın, koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanunun açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK'nun 713/2. maddesindeki düzenlemelerdir. Anılan maddede, "aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir" hükmüne yer verilmiştir. Kanunun açık hükmü dikkate alındığında tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamaması hali; taşınmaz malın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak, kimliğini ortaya koyacak gerekli bilgi ve belgelerin tapu sicilinden (kütüğünden) çıkarılmasının imkansız olmasıdır. (Yargıtay HGK'nun 10.04.1991 tarih 1991/8-51 Esas, 194 Karar ve 15.04.2011 tarih 2011/8-111 Esas, 2011/180 Karar sayılı ilamları). Genel olarak, gerekli dikkati gösteren herkesin kayıtlarda malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde tapu sicilinde yazılı olan malikin bilinmediğinin kabulü gerekir. Ayrıca "tapu kütüğünde malik sütununun boş bırakılması, silinmesi ve yeniden yazılmaması, soyut ve nam-ı mevhum adına (mevcut olmayan hayali kişi) yazılması, hiç yaşamamış ve kaydının herhangi bir yerde bulunmamış olması, malik adının müphem, yetersiz ve soyut gösterilmiş olması gibi durumlarda malikin kim olduğunun anlaşılamadığı kabul edilir. Başka bir anlatımla tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan malik, tanınmayan, hatırlanmayan, adresi tespit edilemeyen, kendilerine tebligat yapılamayan, mirasçıları belirlenemeyen, uzun yıllar önce ölmüş ya da taşınmış bir şahıs değildir.Somut olaya gelince; dava konusu 365 ada 18 ve 20 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin tapu kaydı ve tapulama tutnağının incelenmesinde, taşınmazların 21.11.1974 tarih 28 ve 29 sıra numaralı tapu kayıtlarının revizyonu sonucu.......... adına 14.5.1984 tarihinde tespit edildiği ve 04.05.1989 tarihinde kesinleşerek, 13.11.1989 tarihinde tapuya tescil edildiği anlaşılmaktadır. Tapulama çalışmalarında dava konusu taşınmazların tespitine dayanak olan tapu kayıtlarının edinme sütununda ise, "... .....'a ait iken satışı ile ........ ..e satışından geçtiğinin " belirtildiği görülmüştür.Hal böyle olunca; tapu kaydı, tedavül kayıtlar, tapulama tutanağındaki açıklamalara göre davalı kayıt maliki........ ... tanınan ve bilinen kişi olup, maddede yazılı koşulların gerçekleştiğini kabule olanak bulunmamaktadır. Mahkemece, bu hususlar dikkate alınarak kadastro sonrası nedenler bakımından da davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonunda yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle kabulüne usul ve kanuna aykırı görülen yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi uyarınca 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'un 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 04.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.