MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair.... Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 08.03.2012 gün ve 356/136 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARARDavacı vekili dava dilekçesinde; 135 ada 79 parsel sayılı taşınmazın 3000 m²'lik bölümünün 30 yılı aşkın bir süredir vekil edeninin zilyetliğinde olduğunu, ebeveyninden beri bu yeri ekip biçtiğini, kadastro çalışmaları sırasında ... adına tespit edilerek tapuya tescil edildiği açıklayarak uyuşmazlık konusu taşınmazın 3000 m²'lik kısmının davalı Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.21.06.2010 tarihli ıslah dilekçesinde vekil edeninin yaşlı olması ve taşınmaz miktarını davadan önce net olarak tespit ettirmemiş olması nedeniyle taşınmazın yüzölçümünü 3000 m² olarak açıklayarak dava ettiklerini, taşınmazın yözölçümünün 13287,93 m² olduğunu açıklayarak ıslah suretiyle 13287,93 m²'lik taşınmazın vekil edeni adına tapuya tescilini talep etmiştir. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; davacının ekonomik amaca uygun zilyetliğinin bulunmadığını, taşınmazın 2004 yılından itibaren kullanılmaya başlandığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, kadastro tespitinden önceki kazanmayı sağlayan, zilyetlik hukuksal nedenine dayalı olarak TMK. nun 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır. Uyuşmazlık konusu 135 ada 79 parsel sayılı taşınmaz 27.03.1997 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında senetsizden 13287,93 m² yüzölçümü ve tarla vasfı ile kime ait olduğuna dair herhangi bir talebin vuku bulmadığı muhtar ve bilirkişilerin müşterek beyanlarından anlaşıldığı, sahibi ve mirasçılarının da bulunmadığı belirtilerek ... adına tespit edilmiş, tespitin itirazsız olarak 03.02.1998 tarihinde kesinleşmesi üzerine Hazine adına tapu kaydı oluşmuştur. Davalı tarafça dosya arasına ibraz edilen 12.11.2007 tarihli tutanak başlıklı belgede; 135 ada 79 parsel sayılı taşınmazın Hazine adına tespit ve tescil edildiği, davacının kadastro çalışmalarından önceki yıllarda taşınmazı sürüp ektiği, ancak bilinmeyen tarihler arasında ara verdiği, 2004 yılından bu tarafa kısmen ektiği, zilyetlik şartlarının oluşmadığı belirtilmiştir. Keşif sırasında dinlenen yerel bilirkişi..., keşfi yapılan ve üzerinde bulundukları taşınmazın 79 parsel sayılı taşınmaz olduğunu, kadastro çalışmaları sırasında bilirkişilik yaptığını, tutanaklar çok olduğu için okumadan imzaladıklarını, dava konusu yerin ve kuzeydoğusundaki kavaklıkla birlikte bir bütün olarak daha evvel davacının babası ...’e ait olduğunu, ...’in ölümü üzerine mirasçılarının aralarında taksim yaptıklarını, dava konusu taşınmazın davacının payına düştüğünü, taşınmazın en az 60 yıldır arazi olduğunu açıklamıştır. Yerel bilirkişi... ise, dava konusu taşınmazın davacının babasına ait olduğunu, kuzeyindeki kavaklık olarak kullanılan yerle birlikte bir bütün halinde davacının babasına ait olduğunu, babasının ölümü üzerine mirasçıların kendi aralarında yaptıkları taksim sonucunda davacının payına düştüğünü, ağaçlarıda davacının diktiğini, davacı ve babasının 50-60 yıldır zilyet olduğunu açıklamıştır. Tanıklar...., .... ve ...'de aynı doğrultuda beyanda bulunmuşlardır. Fen Bilirkişisi ..., 10.05.2010 tarihli rapor ve krokisinde dava konusu yerin... İlçesi... Köyü 135 ada 79 parsel sayılı taşınmaz olduğunu, sınırlarını mahkeme heyetine gösterdiğini, davaya konu mavi renkte boyalı olarak gösterilen 135 ada 79 nolu parselin davacının göstermiş olduğu sınırlar itibariyle tamamını kapsamakta ve yüzölçümünün 13287,93 m² olduğunu, ... adına tescil edildiğini, davacının kullanmış olduğu 135 ada 79 parselin dışında kalan ve dava dışı 135 ada 198 sayılı parselin ekteki krokide C harfiyle kırmızı renkte boyalı olarak gösterilen 475,33 m² kısmını kapsayan yer olduğu, bu kısım üzerinde davacıya iki katta ev bulunduğunu tespit ettiğini açıklamıştır. 12.11.2007 tarihli tutanak başlıklı belgede; davacının uyuşmazlık konusu taşınmazı kullandığı belirtildiği ve Hazine vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde de, davacının zilyetliğinin 2004 yılından sonraki döneme ait olduğu belirtildiği ve keşif sırasında da mahalli bilirkişi tarafından uyuşmazlık konusu parselin 79 parsel sayılı taşınmaz olduğu açıklandığı, diğer tüm yerel bilirkişi ve tanıklarca da, dava konusu taşınmazın daha öncesinde davacının babasının, ölümünden sonra da davacının zilyetlik ve tasarrufu altında olduğu bildirildiği halde mahkemece müphem olan fen bilirkişisi rapor ve krokisi esas alınarak davacının 135 ada 79 parselde zilyetliğinin bulunmadığı, ıslahının da bu parsele yönelik olarak yapıldığı açıklanarak davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. O halde, mahkemece yapılacak iş; daha önce bilgisine başvurulan fen elemanı dışındaki başka bir teknik bilirkişisi marifetiyle mahallinde yeniden keşif yapılarak yerel bilirkişi ile tanıklar HMK.nun 243 ve 244. maddeleri gereğince keşif yerine davetiye ile çağrılmalı, aynı Kanunun 259 ve 290/2. maddeleri uyarınca uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıklar keşif yerinde dinlenmeli, uyuşmazlık konusu 135 ada 79 parsel sayılı taşınmazın davacının babası...ı’dan kalıp kalmadığı, ölümünden sonra mirasçıları arasında yapılan harici ve rızai taksim sonucu davacının payına düşüp düşmediği, davacı ile babasının zilyetliğinin hangi tarihte başladığı, zilyetliğe ara verilip verilmediği, zilyetliğin ne şekilde sürdürüldüğü, yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulmalı, teknik bilirkişiden yerel bilirkişi ve tanıkların göstermiş olduğu dava konusu taşınmazın sınırlarını gösterir tarafların, mahkemenin ve Yargıtay’ın denetimine açık bilirkişi raporu alınmalı, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek olduğu halde yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Bu nedenle davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK. nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve istek halinde 21,15 TL peşin harcın temyiz eden davacıya iadesine 14.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.