MAHKEMESİ : Ayancık Asliye Hukuk MahkemesiTARİHİ : 09/07/2013NUMARASI : 2010/126-2013/329Hazine ile A.. B.. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Ayancık Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 09.07.2013 gün ve 126/329 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü: K A RA R Davacı Hazine temsilcisi, mülkiyeti davalıya ait olan 46 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 3621 sayılı Kıyı Kanunu'na göre kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını belirterek tapu kaydının iptaline karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili: dava konusu taşınmazın 3621 sayılı Kıyı Kanun'un yürürlüğe girmesinden önceki bir tarihte vekil edeni A.. B.. adına tescil edildiğini, dava konusu yerin imar planında park olarak ayrıldığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, 46 ada 1 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesi ile davanın kabulüne, tapu kaydının iptaline ve kamunun istifadesine açık kıyı olarak terkinine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, davalı adına tapuda kayıtlı bulunan taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan bölümü bakımından tapu kaydının iptali ile tescil harici bırakılması isteğine ilişkindir.Bilindiği üzere, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun "kıyı kenar çizgisini" belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9. maddelerinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekle olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararın da "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin İdari Yargı'ya ait olduğuna; ancak 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 9. maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir. 13.03.1972 tarih 1970/7 -1972/4 Esas-Karar nolu ve 28.11.1997 tarih, 1996/5-1997/3 Esas-Karar nolu Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarında Kıyı, kıyı çizgisi ve kıyı kenar çizgisi kavramlarının bilimsel tanımlamaları yapılmış, hukuksal özellikleri ve işlevi belirlenmiştir. 3621 sayılı Kanun'un 5. ve 9. maddelerine göre de kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi zorunludur. Uzman bilirkişilerin Yasa'nın ve İçtihadı Birleştirme Kararları'nın emredici hükümleri dışında, hiçbir bilimsel incelemeye, araştırmaya ve verilere dayanmaksızın belirlenen kıyı kenar çizgisine itibar etmek doğru değildir. Değinilen İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamı ve 3621 sayılı Kanun'un 5. ve 9. maddelerinde öngörüldüğü biçimde üç jeolog ya da jeoloji mühendisinden oluşturulacak uzman bilirkişi kurulu ve tapu fen memuru aracılığıyla yerinde keşif yapılması, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararı doğrultusunda bilimsel verilerden de yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi zorunludur. Somut olayda; Sinop Şehir ve Çevrecilik İl Müdürlüğü'nün 14.11.2012 havale tarihli yazısında, davalı taşınmazın bulunduğu alanda, 3621/3830 sayılı Kıyı Kanunu esaslarına göre geçirilen kıyı kenar çizgisinin 17.11.2011 tarihinde onaylandığı, A.. B.. tarafından ilan edildiği bildirilmiştir. Hal böyle olunca; ilgililere bizzat bildirim yapılmadığı için bağlayıcılık niteliği taşımayan kıyı-kenar çizgisi karşısında 3621 sayılı Yasa'nın 9. maddesine göre oluşturulacak bilirkişi heyeti vasıtası ile kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi gerekirken, tek jeofizik mühendisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır. Bundan ayrı; keşifte hazır bulunan jeofizik, Harita ve Ziraat Mühendisleri tarafından düzenlenen 07.05.2013 tarihli raporda, dava konusu parseli de kapsayan onaylı kıyı kenar çizgisinin geçerli olduğu rapor edildiği halde anılan rapora ekli krokide dava konusu parselin güney kısmında noktalar ile belirlenen bölümünün kıyı kenar çizgisi içerisinde kalmadığı saptanmıştır. Ne var ki; mahkemece rapor ile kroki arasındaki çelişki giderilmeden parselin tamamı açısından kabul kararı verilmiş olması isabetli değildir. Hal böyle olunca; yeniden yapılacak keşifte 3621 sayılı Yasa'nın 9. maddesine göre oluşturulan Bilirkişi Heyeti vasıtası ile kıyı kenar çizgisi araştırmasının yapılması, idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisine ilişkin krokinin uzman bilirkişilerce uygulanması, mahkemenin bu çizilen kıyı kenar çizgisi krokisi ile bağlı olmayıp, bizzat bilirkişi kurulu aracılığıyla kıyı kenar çizgisinin belirlemeye yetkili olduğu gözetilmesi, önceki günlü uzman bilirkişi raporlarındaki çelişkiyi giderecek şekilde uzman bilirkişi kurulundan ayrıntılı gerekçeli rapor alınması, raporda kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kısmın renkli olarak belirtilmesi bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru doğru değildir. Davalı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 23.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.