Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 8268 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 23589 - Esas Yıl 2013





Tebliğname No : K.Y.B.- 2013/383136556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye muhalefet suçundan sanık H.. Y..’nın, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 61/A-c maddesi gereğince 2 sene hapis, 1 yıl süre ile işyerinin kapatılması ve 1 yıl süre ile ticaretten men edilmesi cezası ile cezalandırılmasına, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca cezanın ertelenmesine dair Nazilli 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 04/12/2007 tarihli ve 2007/450 esas, 2007/539 sayılı kararının infazı sırasında, cezaların infaz edilip edilmeyeceği konusunda oluşan duraksama nedeniyle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun'un 98. maddesi gereğince Nazilli Cumhuriyet Başsavcılığının infazda tereddütün giderilmesi talebi üzerine, feri cezaların aynen infazına ilişkin aynı Mahkemenin 23/01/2009 tarihli ve 2007/450 esas, 2007/539 sayılı ek kararına yönelik itirazın kabulüne dair Nazilli Ağır Ceza Mahkemesinin 04/08/2009 tarihli ve 2009/1421 değişik iş sayılı kararını müteakip, bu kez sanığa verilen feri ceza niteliğindeki iş yerinin kapatılması ve ticaretten men edilmesi cezalarının kaldırılmasına ilişkin NAZİLLİ 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/12/2009 tarihli ve 2009/623 esas, 2009/832 sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 26.11.2013 gün ve 71708 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.12.2013 gün ve KYB. 2013-383136 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu. Mezkür ihbarnamede;Dosya kapsamına göre, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 23/02/2009 tarihli ve 2007/14317 esas, 2009/2264 sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, sanık hakkında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61/A-c maddesi uyarınca cezalandırılması için kamu davası açıldığı, bu maddenin atıf yaptığı 61'inci maddede ise kararname hükmüyle suç tanımlarının düzenlendiği, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un geçici 1'inci maddesinde "Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır.", 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 01/01/2009 tarihinde yürürlüğe giren 5/1'inci maddesinde "Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır" ve aynı Kanun'un genel hükümleri arasında bulunan 2'nci maddesinin birinci fıkrasında ise "Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz..." hükümlerinin yer aldığı, olayımızda sanığa atılı eylemin, ceza içeren özel bir hukuk düzenlemesi olup, 5'inci maddede sözü edilen özel ceza kanunları ya da ceza içeren kanunlar kapsamında bulunduğu, o halde atılı eylemin, Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesi hükmü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu duruma göre, kanun hükmünde kararname hükmüyle getirilen bu düzenlemenin Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesinde öngörülen kanunilik ilkesine uygun bulunmadığı, nitekim Anayasa Mahkemesinin 03/01/2008 tarihli ve 2005/15 esas, 2008/2 sayılı iptal kararı gerekçesinde kanunsuz suç ve ceza konulamayacağını, kanun hükmünde kararname hükmüyle suç ve ceza getirilemeyeceğini açıkça vurguladığı, bu durum karşısında, 5252 sayılı Kanun'un geçici birinci maddesi ile Türk Ceza Kanunu’nun 2'nci maddesi ve 01/01/2009 tarihinde yürürlüğe giren 5'inci maddesi birlikte değerlendirildiğinde; 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin suç tanımlayan hükümlerinin tümüyle zımnî olarak ilga edildiğinin (örtülü olarak yürürlükten kaldırıldığının) kabulü gerektiği, bu hukukî değerlendirmeye göre, atılı eylemin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri kapsamında suç oluşturmayacağı, öte yandan 556 sayılı Kanun Hükmünde Karamame'ye göre suç oluşturmayan eylemin Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen haksız rekabet suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunun da bu noktada ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, buna göre, 01/01/1957 tarihinde yürürlüğe giren 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 57'nci maddesinin 5'inci fıkrasında; başkasının haklı olarak kullandığı ad, ünvan, işaret gibi tanıtma vasıtaları haklarına tecavüzün yanında, tescilli ve tescilsiz ayırımı yapmadan marka hakkına tecavüzün de haksız rekabet suçu olarak tanımlandığı ve cezasının 64'üncü maddede belirtildiği, bu Kanun'un yürürlük tarihinden sonra 3 Mart 1965 tarihinde yürürlüğe giren 551 sayılı Markalar Kanunu’nun 47'nci maddesinde de tescil edilmiş marka hakkına tecavüz hallerinin ayrı ayrı tanımlandığı ve yaptırımının da 51 ve 52'nci maddelerde belirtildiği, her iki düzenlemede de tescilli marka kullanma haklarına tecavüz hallerinin belirlendiği ve yaptırıma bağlandığı, bu sebeple gerek Türk Ticaret Kanunu ve gerekse 551 sayılı Markalar Kanunu'ndaki düzenlemeyle korunan ortak değerin, marka kullanma hakkından doğan haklar olduğu, marka hakkına tecavüz fiillerinin unsurlarının her iki düzenlemede de aynı olduğu ve iki kanun birlikte uygulanamayacağından tam olarak oluşan kanun çatışması kuralları uyarınca sonradan yürürlüğe giren, tescilli markalara hukuki ve cezaî koruma getiren 551 sayılı Kanun'daki düzenlemenin Türk Ticaret Kanunu'nun 57/5. fıkra hükmünü tescilli markalarla sınırlı olmak üzere örtülü olarak yürürlükten kaldırdığı, bu Kanun'un da (551 sayılı Kanun), 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin değişik 82'nci maddesiyle yürürlükten kaldırılmış bulunduğundan ve yürürlükten kalkan eski düzenlemelerin canlanamayacağından, sanığa atılı eylemin haksız rekabet suçunu da oluşturmadığı, dolayısıyla atılı eylemin 01/01/2009 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktığı ve atılı suçtan sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden Nazilli 1.Asliye Ceza Mahkemesi'nin 16.12.2009 gün ve 2009/623-832 sayılı kararının CMK'nun 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, sanık hakkındaki erteli hapis cezası ile birlikte fer'i cezaların kaldırılarak sanığın beraatine, 24.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.