Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1634 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 16858 - Esas Yıl 2013





Tebliğname No : K.Y.B. - 2013/325782556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye aykırı davranmak suçundan sanık Y.. K..'nın, anılan Kararnamenin 61/A-c, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 59/2. maddeleri gereğince 22.500,00 yeni Türk lirası adlî para, 10 ay süre ile ticaretten men cezaları ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231/5. maddesi uyarınca sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair, İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 24/12/2008 tarihli ve 2004/1034 esas, 2008/1732 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, Anayasa Mahkemesinin 03/01/2008 tarihli ve 2005/15 esas, 2008/2 sayılı iptal kararı neticesinde, 5252 sayılı Kanunun geçici birinci maddesi ile Türk Ceza Kanununun 2 ve 5. maddeleri uyarınca resen yapılan uyarlama sonucunda, 24/12/2008 tarihli ve 2004/1034 esas, 2008/1732 sayılı kararın iptaline, atılı suçtan sanığın beraatine ilişkin İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 12/09/2012 tarihli ve 2012/335-430 sayılı kararına yönelik itirazın kabulüne, kararın kaldırılmasına dair mercii İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/11/2012 tarihli ve 2012/1321 değişik iş sayılı kararı aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 29/09/2013 gün ve 58331 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07/10/2013 gün ve KYB. 2013/325782 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu. Mezkür ihbarnamede;Dosya kapsamına göre, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25/02/2009 tarihli ve 2008/19715 esas, 2009/2345 karar sayılı ilamı ve Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 23/02/2009 tarihli ve 2007/14317 esas, 2009/2264 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, mahkemece sanığın eyleminin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61/A-c maddesi kapsamında kaldığının kabul edildiği, bu maddenin atıf yaptığı 61 inci maddede ise kararname hükmüyle suç tanımlarının düzenlendiği, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesinde "Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır.", 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 01/01/2009 tarihinde yürürlüğe giren 5/1 inci maddesinde "Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır" ve aynı Kanunun genel hükümleri arasında bulunan 2 inci maddesinin birinci fıkrasında ise "Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz..." hükümlerinin yer aldığı, olayımızda sanığa atılı eylemin, ceza içeren özel bir hukuk düzenlemesi olup, 5 inci maddede sözü edilen özel ceza kanunları ya da ceza içeren kanunlar kapsamında bulunduğu, o halde atılı eylemin, Türk Ceza Kanununun 2 inci maddesi hükmü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu duruma göre, kanun hükmünde kararname hükmüyle getirilen bu düzenlemenin Türk Ceza Kanununun 2 inci maddesinde öngörülen kanunilik ilkesine uygun bulunmadığı, nitekim Anayasa Mahkemesinin 03/01/2008 tarihli ve 2005/15 esas, 2008/2 karar sayılı iptal kararı gerekçesinde kanunsuz suç ve ceza konulamayacağını, kanun hükmünde kararname hükmüyle suç ve ceza getirilemeyeceğini açıkça vurguladığı, bu durum karşısında, 5252 sayılı Kanunun geçici birinci maddesi ile Türk Ceza Kanununun 2 inci maddesi ve 01/01/2009 tarihinde yürürlüğe giren 5 inci maddesi birlikte değerlendirildiğinde; 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin suç tanımlayan hükümlerinin tümüyle zımni olarak ilga edildiğinin (örtülü olarak yürürlükten kaldırıldığının) kabulü gerektiği, bu hukuki değerlendirmeye göre, atılı eylemin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri kapsamında suç oluşturmayacağı,Öte yandan 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre suç oluşturmayan eylemin Türk Ticaret Kanununda düzenlenen haksız rekabet suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunun da bu noktada ayrıca değerlendirilmesi gerektiği, buna göre, 01/01/1957 tarihinde yürürlüğe giren 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 57 inci maddesinin 5 inci fıkrasında; başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, işaret gibi tanıtma vasıtaları haklarına tecavüzün yanında, tescilli ve tescilsiz ayırımı yapmadan marka hakkına tecavüzün de haksız rekabet suçu olarak tanımlandığı ve cezasının 64 üncü maddede belirtildiği, bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra 3 Mart 1965 tarihinde yürürlüğe giren 551 sayılı Markalar Kanununun 47 inci maddesinde de tescil edilmiş marka hakkına tecavüz hallerinin ayrı ayrı tanımlandığı ve yaptırımının da 51 ve 52 inci maddelerde belirtildiği, her iki düzenlemede de tescilli marka kullanma haklarına tecavüz hallerinin belirlendiği ve yaptırıma bağlandığı, bu sebeple gerek Türk Ticaret Kanunu ve gerekse 551 sayılı Markalar Kanunundaki düzenlemeyle korunan ortak değerin, marka kullanma hakkından doğan haklar olduğu, marka hakkına tecavüz fiillerinin unsurlarının her iki düzenlemede de aynı olduğu ve iki kanun birlikte uygulanamayacağından tam olarak oluşan kanun çatışması kuralları uyarınca sonradan yürürlüğe giren, tescilli markalara hukuki ve cezai koruma getiren 551 sayılı Kanundaki düzenlemenin Türk Ticaret Kanununun 57/5. fıkra hükmünü tescilli markalarla sınırlı olmak üzere örtülü olarak yürürlükten kaldırdığı, bu kanunun da (551 sayılı kanun), 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin değişik 82 inci maddesiyle yürürlükten kaldırılmış bulunduğundan ve yürürlükten kalkan eski düzenlemelerin canlanamayacağından, sanığa atılı eylemin haksız rekabet suçunu da oluşturmadığı, dolayısıyla atılı eylemin 01/01/2009 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktığı gözetilmeden, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/11/2012 gün ve 2012/1321 değişik iş sayılı kararının CMK.nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, cezanın çektirilmemesine 12/02/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.