Mahkemesi : Antalya 2. İş MahkemesiTarihi : 25/06/2013Numarası : 2010/646-2013/336 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacı ve davalılardan G.. Ş.. tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine. 2-Davacı vekili, davacının, davalıya ait işyerinde, 1998 yılı Kasım ayından 26.02.2010 tarihine kadar 11 yıl 3 ay 26 gün süre ile kesintisiz olarak çalıştığını, aile işletmesi olan işyerinin adının önce "Karacan Oto" iken sonra "Gizem Oto" olarak değiştirildiğini, davacının iş akdini 4857 sayılı Kanun'un 24/II-e maddesi gerekçesiyle haklı nedenle feshetmek zorunda kaldığını öne sürerek ücret, asgari geçim indirimi, kıdem tazminatı , fazla çalışma ücreti ile yıllık ücretli izin alacaklarının tahsilini talep etmiştir. Davalı "Gizem Oto Şirketi" vekili, davacının davalıya ait işyerinde, 05.07.2003 tarihinde asgari ücretle çalışmaya başladığını, çalışma süresi iddiasının doğru olmadığını, bildirdiği fesih sebebi ile bağlı olduğunu, akdin feshinin haklı nedene dayanmadığını, ücret ve asgari geçim indirim alacağı bulunmadığını, yıllık izinlerinin eksiksiz kullandırıldığını, kural olarak fazla mesai yapılmadığını, yapılması halinde karşılığı ücretlerin ödendiğini, 26-27.02.2010 ve 01-02-03.2010 tarihlerinde mazeretsiz olarak işe devam etmediğini, bunun üzerine iş akdinin haklı nedenle kendilerince feshedildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 4857 sayılı İş Kanununun 37 nci maddesine göre, işçiye ücretin elden ya da banka kanalıyla ödenmesi durumunda, ücret hesabını gösteren imzalı ve işyerinin özel işaretini taşıyan “ücret hesap pusulası” verilmesi zorunludur. Uygulamada çoğunlukla “ücret bordrosu” adı altında belgeler düzenlenmekte ve periyodik ödemelerde işçinin imzası alınmaktadır. Banka aracılığı ile yapılan ödemelerde banka kayıtları da ödemeyi gösteren belge niteliğindedir. Ücretin ödendiğinin ispatı işverene aittir. Bu konuda işçinin imzasını taşıyan bir ödeme belgesi yeterli ise de, para borcu olan ücretin ödendiğinin tanıkla ispatı mümkün değildir. 4857 sayılı Yasanın 32 nci maddesinde, “Çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının özel olarak açılan banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenmesi hususunda; tabi olduğu vergi mükellefiyeti türü, işletme büyüklüğü, çalıştırdığı işçi sayısı, işyerinin bulunduğu il ve benzeri gibi unsurları dikkate alarak işverenleri veya üçüncü kişileri zorunlu tutmaya, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının, brüt ya da kanunî kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı müştereken yetkilidir. Çalıştırdığı işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişiler, işçilerinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaklarını özel olarak açılan banka hesapları dışında ödeyemezler” şeklinde kurala yer verilmiştir. Anılan hükme göre, belli koşulların varlığı halinde ödemeler işçi adına açılacak banka hesabına yatırılmalıdır. Uzun süre ücretlerinin ödenmediği iddiası karşısında, işverence cevap dilekçesinde dayanılmak kaydıyla yemin teklifi hakkının olduğu hatırlatılmalı ve gerekirse bu yönde usulü işlemler tamamlandıktan sonra sonuca gidilmelidir. Dairemizce, çok uzun süre ücret ödenmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu belirtilerek, hakimce resen yemin teklifinde bulunulabileceği de kabul edilmektedir. Somut olayda motor ustası olan davacı; gerek 26.02.2010 tarihli fesih ihtarnamesinde gerekse 13.10.2010 tarihli dava dilekçesinde 2008 yılından beri alacaklarını düzenli alamadığını ve toplam 4.249,00 TL ücret alacağının olduğunu iddia etmiştir. Davalı, davacının ücret alacağı bulunmadığını savunmuştur. Tanık beyanlarından ve dosyadaki bilgi ve belgelerden davacıya yapılan ücret ödemesinin belirli dönemlerde aksadığı anlaşılmaktadır. Ücretindeki düzensiz ödeme davacıya iş akdini haklı nedenle feshetme hakkı verir. Bu nedenle mahkemece davacının iş akdini haklı nedenle feshettiği gerekçesiyle kıdem tazminatına hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Taraflar arasında davacının ücret alacağı bulunup bulunmadığı hususunda da uyuşmazlık bulunmaktadır. Mahkemece, davacının ücret alacağı talebinin net olmaması gerekçesiyle hesaplama yapmayan bilirkişi raporuna itibar edilerek, talebinin reddine karar verilmiş ise de; dosya içeriğinden eksik inceleme ile hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Davacı 2008 yılından beri ödenmemiş 4.249,00 TL ücret alacağı bulunduğunu iddia etmektedir. Davacının talebi nettir. Davalı ise davacının ücret alacağı bulunmadığını savunmaktadır. Böyle olunca; davacıya ücretin ödenme yöntemi netleştirildikten sonra davalının 2008 yılından beri tahakkuk eden ücretleri tam ve eksiksiz ödeyip ödemediği konusunda yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda araştırma yapılmalı sonucuna göre bir karar verilmelidir. Bu husus gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir. 3-Taraflar arasında davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı hususunda da uyuşmazlık bulunmaktadır. Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Fazla çalışmanın belirlenmesinde, 4857 sayılı Yasanın 68 inci maddesi uyarınca ara dinlenme sürelerinin de dikkate alınması gerekir. Fazla çalışmaların uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde Yargıtay’ca son yıllarda hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği istikrarlı uygulama halini almıştır Ancak fazla çalışmanın tanık anlatımları yerine yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir. Yapılacak indirim, işçinin çalışma şekline ve işin düzenlenmesine ve hesaplanan fazla çalışma miktarına göre taktir edilmelidir. Hakkın özünü ortadan kaldıracak oranda bir indirime gidilmemelidir. Somut olayda davacı, tüm çalışma süresi boyunca günde 3 saat fazla mesai yaptığını iddia etmiştir. Davalı, davacının kural olarak fazla çalışma yapmadığını, yaptığında ise ücretinin ödendiğini savunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının, davalıya ait oto tamirhanesinde motor ustası olarak çalıştığı, taraf tanıklarının, işyerinin ve davacının günlük çalışma süresi ve şekli hakkındaki beyanlarının birbirleriyle örtüşmediği, iş olduğunda normal çalışma süresinin üzerinde fazla mesaili çalışma yapılabildiğini açıkladıkları, dava dilekçesinde iddia olunduğu şekilde, tüm çalışma süresi boyunca, daimi olarak sabah 08:00 den akşam 20:00 saatlerine kadar çalışıldığı yönünde ve hesaplama yapılabilmesi için gerekli bir veriye ulaşılamadığı hangi sürelerde ve haftanın kaç günü fazla mesaili çalışmasının bulunduğu belirlenemediği gerekçesiyle fazla çalışma alacağı hesaplanmamıştır. Mahkemece bilirkişi raporuna itibar edilerek davacının fazla çalışma alacağı olduğunu ispatlayamadığı kabul edilerek talebin reddine karar verilmiştir. Ne var ki; davacı tanıklarının davacının sabah 08.00-akşam 20.00 arası çalıştığını, davalı tanıklarının ise mesainin 08-08:30 da başlayıp akşam 17-17:30'a kadar devam ettiğini, fazla çalışma yapıldığında ise ödeme yapıldığını beyan ettikleri görülmektedir. Gerek taraf tanıkları gerekse de davalı taraf, fazla çalışma yapılmadığını belirtmiş değildirler. Böyle olunca, davacının yaptığı işin niteliği, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, hatta davalının ''fazla çalışma yapıldığında ödenmiştir.'' savunması ile tanık beyanları birlikte değerlendirilerek ve gerekirse keşif yapılarak çalışma şartları bizzat gözlenmek suretiyle fazla çalışma alacağının hesaplanması yerine bu hususlar gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozma nedenidir. SONUÇ:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının davalı G.. Ş..'ne yükletilmesine, 05/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.