Mahkemesi : Adana 3. İş MahkemesiTarihi : 03/10/2013Numarası : 2007/1507-2013/638Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü:1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.2-Davacı iş akdinin işveren tarafından haksız olarak sona erdirildiğini öne sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile hafta tatili, genel tatil, fazla çalışma ve yıllık izin alacaklarının tahsilini talep etmiştir.Davalı, davacıya ödeme yapıldığını ve davacının kendisini ibra ettiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, iş akdinin davalı işveren tarafından haksız olarak feshedildiği davacıya ödeme dekontu ile kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ve maaş alacağının ödendiği (15.000 TL.) ancak hangi alacak için ne miktar ödeme yapıldığının tesbit edilemediği, davalı vekilinin açıklamadığı, re'sen ödemelerden önce davacının yıllık izin ücreti ve ihbar tazminatı alacakları mahsup edildiği kalan miktarın, davacının kıdem,fazla mesai ve maaş alacağı olduğu kabul edilerek 3'e bölünüp mahsup işlemi yapılmış olduğu, yıllık izin ücret alacağından davacı vekili tarafından yargılama aşamasında feragat edildiği kabul edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Taraflar arasında davacıya ödenen ücretin miktarı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Davacı en son aylık ücretinin 1.100,00 TL olduğunu iddia etmiştir. Davalı, davacının asgari ücret ile çalıştığını savunmuştur. Mahkemece, dosya içerisinde bulunan 03.03.2006 tarihli davalı işveren tarafından davacının kredi kullanması için bankaya yazılan imzalı yazıda davacının 1.500,00 TL ücret almakta olduğu yazılıdır. Mahkemece, davacı tanıklarının davacının beyanını doğruladığı, davalı tanıklarının davacının aldığı ücretin miktarı konusunda bilgilerinin olmadığı ve 03.03.2006 tarihli davalı imzalı yazıda ücretin miktarının belirtilmiş olduğu gerekçesiyle davacının iddiasını yerinde bulan bilirkişi görüşüne itibar edilerek davacının aylık net 1.100,00 TL; brüt 1.535,24 TL ücret aldığı kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Ancak, davalı tanıkları kendilerinin de kredi çekmek için bankaya maaş bildirimleri sırasında davalı tarafından yüksek ücret gösterildiğini aslında daha az ücret aldıklarını beyan etmişlerdir. Mahkemece ücretin miktarı konusunda çekişme olmasına rağmen emsal ücret araştırması yapılmadan hüküm kurulmuştur.İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından özellikle ilgili meslek odasından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.Mahkemece yukarıda belirtilen kıstaslar çerçevesinde emsal ücret araştırılıp sonucuna göre tüm deliller birlikte değerlendirilecek davacının ücreti belirlenip bilirkişiye işçilik alacakları bu ücrete göre hesaplattırılıp çıkacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken davacının beyan ettiği ücretin doğru olduğu kabul edilerek hüküm kurulması isabetsiz olup bozma nedenidir.3-Taraflar arasında davalı tarafından yapılan 15.000,00 TL kısmi ödemenin mahsubunun nasıl yapılacağı da uyuşmazlık konusudur. İş sözleşmesinden doğan para borçlarının kısmi ifasında, mahsubun ne şekilde yapılacağı ile ilgili 4857 sayılı İş Kanununda özel bir düzenleme bulunmadığından, Borçlar Kanununun genel hükümleri kapsamında sorun çözümlenmektedir. İşçinin işverenden bir alacağının, örneğin sadece kıdem tazminatı alacağının bulunduğu durumlarda, kısmi ödeme nedeniyle mahsup işlemi Borçlar Kanununun 84 üncü maddesi çerçevesinde yapılacaktır. Dairemiz uygulamasına göre, temerrüde düşmüş olan işverenin yaptığı kısmi ödeme işçinin bu hususta beyanda bulunup bulunmadığına bakılmaksızın öncelikle faiz ve masraflara mahsup edilmelidir.Borcun taksitle ödenmesi konusunda yapılan anlaşma aksi öngörülmemişse, kural olarak, işçinin faiz talebinden vazgeçtiğini kapsar. Ancak, bu sonuç işverenin taksit anlaşmasına uygun hareket etmesine bağlıdır. İşverenin taksitlerden birini zamanında ödememesi halinde, işçinin faizle ilgili feragati geçersiz hale gelir ve sadece ödenmeyen taksit için değil, tüm alacak için faiz talep hakkı doğacaktır. Bu durumda ödenmiş olan önceki taksitlerin öncelikle faiz ve masraflara mahsubu gerekecektir. Kuşkusuz taksit sözleşmesinin işçinin serbest iradesi ile meydana gelmesi gerekir. İşçinin birden fazla alacağının söz konusu olması halinde, yapılan kısmi ödemenin hangi alacağa ilişkin olduğu işveren tarafından ödeme sırasında belirtilmemiş ve işçi tarafından da bu husus makbuzda gösterilmemiş ise, mahsup işlemi Borçlar Kanununun 86 ncı maddesine göre yapılacaktır. İş Kanununda işçinin sözleşme ve kanundan doğan alacaklarının muacceliyet ve vade zamanları konusunda değişik hükümler öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanununa göre ücret en geç ayda bir ödenir (m.32/5). İş hukuku mevzuatımızda Basın İş Kanununun 14 üncü maddesi hariç, ücretin peşin ödeneceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle ücret, çalışılan ayı takip eden aybaşında muaccel hale gelmektedir. Fazla mesai, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin muacceliyet tarihleri normal aylık ücret gibidir. İşçinin ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti sözleşmenin feshi ile muaccel hale gelir.1475 sayılı İş Kanununun 14 ve 4857 sayılı İş Kanunun 120 nci maddesi uyarınca, işveren kıdem tazminatı borcu bakımından iş sözleşmesinin feshedildiği tarihte temerrüde düşer. Yukarıda belirtilen diğer tazminat ve alacaklar bakımından ise, tarafların sözleşme ile kararlaştırdıkları ödeme zamanı ya da işçi tarafından gönderilecek ihtarnamede belirtilen ödeme günü itibariyle işverenin temerrüdü gerçekleşir.Buna göre örneğin, 5.000 TL ihbar tazminatı, 7.500 TL kıdem tazminatı, 2.500 TL ücret, 2.000 TL fazla mesai ve 500 TL yıllık izin ücreti alacağı olmak üzere takibe konu yapılmamış toplam 17.500 TL alacağı olan bir işçiye işveren tarafından yapılacak 15.000 TL lik bir kısmi ödeme, öncelikle muaccel olan normal aylık ücret ve fazla mesai alacağına ilişkin borçlarına mahsup edilmelidir. Kalan miktar ihbar ve kıdem tazminatı ile izin ücreti borcuna mahsup edilecektir. Anılan borçların muacceliyet tarihleri aynı olduğundan, temerrüt tarihi önce gerçekleşmiş olan borca yani kıdem tazminatına mahsup edilecektir. Kalan 3.000 TL lik ödemenin, ihbar ve izin ücreti borcuna mahsubu anılan borçların muacceliyet ve temerrüt tarihlerinin aynı olması nedeni ile miktarları ile orantılı olarak yapılacaktır. Kalan toplam borç 5.500 TL olup, ihbar tazminatının bu miktara oranı 5.000/5.500 = 10/11, izin ücretinin oranı 500/5.500 = 1/11 olmakla, 3.000 X 10/11 = 2.727 TL ihbar tazminatına, 3.000 X 1/11 = 273 TL izin alacağına mahsup edilecektir. Böylece işverenin 2.273 TL ihbar tazminatı, 227 TL izin ücreti olmak üzere toplam 2.500 TL borcu kalmış olacaktır. Somut olayda, davalı işveren tarafından ödenen 15.000,00 TL'ye ait dekont içeriğinde ödemenin maaş, ihbar, kıdem, fazla çalışma ve yıllık izin ücreti alacağı olarak ödendiği belirtilmiştir. Davalı vekilince kendisine ödeme kalemleri ile ilgili açıklama yapması için süre verilmesine rağmen ödemeye ilişkin bir açıklama yapılmadığından mahkemece resen mahsup yapılmış ise de yapılan mahsup yukarıda belirtilen ilkelere uygun bulunmadığı gibi gerekçede belirtilen miktarlar ile hüküm altına alınan miktarların da birbirini tutmadığı anlaşılmaktadır. Mahkemece; dekont içeriği dikkate alınarak yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda yapılacak ya da işin uzmanı bir bilirkişiye yaptırılacak mahsup işleminden sonra bir karar verilmesi gerekirken hatalı hesaplama ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup bozma nedenidir.SONUÇ:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 07/04/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.