Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 7255 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 27697 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi : Antalya 5. İş MahkemesiTarihi : 25/09/2013Numarası : 2012/301-2013/369Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının ve davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı,iş aktinin davalı tarafından haksız ve hukuka aykırı olarak feshedildiğini ileri sürerek bazı işçilik alacaklarının tahsilini istemiştir. Davalı, davacının mazeretsiz olarak işe gelmemesi nedeni ile iş aktini haklı olarak feshettiklerini bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, iş akdinin haklı nedenlerle ve tazminatı gerektirmeyecek şekilde feshedildiğinin ispat yükümlülüğünün davalı işveren üzerinde olduğu, iş akdinin haklı nedenle feshedildiğinin işveren tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Taraflar arasında davacının aldığı ücret konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda, davacının dava dilekçesinde kendisine ödenmeyen bakiye ücret alacağının olduğunu dile getirdiği, taraflar arasında davacıya ödenen gerçek ücretin ne olduğu hususunda anlaşmazlık bulunduğu, yazılı sözleşmede ücretin brüt 1.800,00 TL olarak kararlaştırıldığı, SGK primine esas ücretin asgari ücret olarak bildirildiği, davacı aylık ücretinin brüt 3.126,00 TL, net 2.500,00 TL olduğunu ileri sürdüğü, hükme esas alınan 01/08/2013 tarihli bilirkişi raporunda davacının SGK denetmenine verdiği beyanında “işe giriş tarihinden 27/12/2009 ayrılış tarihine kadar aylık net 896,00 TL ödendi” şeklindeki beyanı esas alınarak aylık net ücretin 896,00 TL, brüt 1.330,56 TL olduğunun kabulü ile alacakların hesaplandığı anlaşılmaktadır. Davacının Antalya Sosyal Güvenlik İl müdürlüğünün 20/07/2010 tarih ve ÜK /2010-160 sayılı raporunda mevcut beyanında, aktin başlangıcından fesih tarihine kadar davalı işverence kendisine ödenen ücretin hiç artırılmaksızın eksik hali ile 896.00 TL olarak ödendiğini ancak beyanının olması gereken gerçek ücreti olarak değerlendirilemeyeceği, bu miktarı gerçek ücreti olarak kabul etmediğide dikkate alındığında yaptığı işin niteliği ile kıdem süresine göre fesih tarihinde olması gereken gerçek ücret miktarının ne olduğunun ilgili meslek odasından sorularak duraksamaya yer vermeyecek ve doğru bir biçimde belirlendikten sonra davacının aylık ücreti belirlenmeli ve tüm alacaklarıbu ücrete göre hesaplanmalıdır.3-Ayrıca davacıya bir kısım alacaklarına mahsuben ödendiği anlaşılan 2.800,88 TL nin mahsup yapılırken 2.700,00 TL şeklinde mahsup edilerek 100,88 TL eksikle yapılmış olması da hatalı olmuştur.SONUÇ:Temyiz olunan kararın, yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 02/04/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.