Mahkemesi : Samsun 1. İş MahkemesiTarihi : 21/01/2013Numarası : 2009/389-2013/5 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı, iş sözleşmesinin işverence feshedildiğini ileri sürerek, ihbar tazminatları farkı ile yıllık izin farkı, ikramiye farkı, fazla çalışma, ulusal bayram genel tatil, hafta tatili ve ücret farkı alacaklarının tahsilini istemiştir. Davalı, davacının emekli olduktan sonra davalı işyerinde çalışmaya devam ettiğini, davacının iş akdinin feshedildiğini, tazminat ve alacaklarının ödendiğini bildirerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının imzasını taşıyan ibranameler ile davacıya ödendiği sabit olan tazminat ve alacaklar dışında kalan talepleri için dosyada mevcut belgeler ve tanık beyanları doğrultusunda hesaplama yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. 4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. Yıllık izin ücreti iş sözleşmesinin feshi ile muaccel olup dönemsel bir nitelik taşımadığından, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uygulaması yönünden 10 yıllık genel zamanaşımına tabidir. İşverence işçiye fazladan ödenen ücret ve ücret eklerinin geri alınmasında da uyuşmazlığın temelinde sözleşme ilişkisi olmakla zamanaşımı süresi beş yıl olarak uygulanmalıdır. Dairemizin kararları da bu yöndedir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir. Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def'i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir. Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir. Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir. 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz. Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K). 6100 sayılı HMK.1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş, belirsiz alacak davası HMK'nun 107.maddesinde düzenlenmiştir. HMK'nun 448.maddesinde bu kanun hükümlerinin, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı bildirilmiştir. HUMK'nun yürürlükte bulunduğu dönemde açılmış olan bir dava da "dava açılması" işlemi tamamlanmış olduğundan artık davaya belirsiz alacak davası olarak devam edilebilmesi mümkün değildir. Daha açık bir anlatımla belirsiz alacak davası ancak HMK'nun yürürlüğe girdiği 1.10.2011 tarihinden sonra açılabilir. Somut olayda, davacı 14.08.2009 tarihinde açmış olduğu fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil alacaklarına ilişkin isteklerini 21.11.2011 tarihinde ıslah ederek artırmıştır. Davalı ıslahla artırılan miktarlara karşı zamanaşımı savunmasında bulunmuştur. Dava HUMK döneminde açıldığından davanın belirsiz alacak davası olduğundan bahisle zamanaşımı savunmasının nazara alınmaması hatalı olduğu gibi bu alacaklar yönünden davacı tarafından ıslah edilen miktarlar açısından ıslah tarihinden itibaren faize karar verilmesi gerekirken ilk dava tarihinden itibaren faize karar verilmiş olması da hatalıdır. 3-Davacı 25.12.2009 tarihli birleşen dava ile 15.000,00 TL ücret farkı, ikramiye farkı, ihbar tazminatı farkı ve yıllık ücretli izin farkı alacaklarını istemiştir. Yine bu dava tarihinde de HUMK hükümleri uygulanacağından bu dava kısmi bir davadır. Dava miktarı toplam 15.000,00 TL olduğu halde belirsiz alacak davası olduğu gerekçesi ile bu isteklere de 14.08.2009 tarihinden itibaren faize karar verilmiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ:Temyiz olunan kararın, yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 27.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.