Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 676 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 999 - Esas Yıl 2008





Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmiş ve isteğin kanuni süresinde olduğu anlaşılmış isede hüküm tarihinde taşınmazın değeri kanunda mürafaa için öngörülen 11.830 YTL geçmediği anlaşıldığından dosyanın evrak üzerinde incelenmesine karar verildi. Tetkik hakiminin raporu okundu. Gereği görüşüldü; Kadastro sırasında dava ve temyize konu 204 ada 2 ve 4 parsel sayılı taşınmazlar tutanağında belirtilen hukuksal olgulara dayanılarak davalı hazine adına ayrı ayrı tespit edilmiştir. Davacı taraf kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, taşınmazların davacı taraf adına tesciline karar verilmiş hüküm davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece dava ve temyize konu taşınmazlar üzerinde tespit gününde adına tescile karar verilen zilyetleri davacılar yararına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş isede yerel mahkemenin vardığı sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Çekişmeli taşınmazların kadastro tespit tutanakları içeriğinde zilyedinin 1960 yılında taşınmazlar üzerindeki zilyetliğini terk ettiği açıklanmış, ayrıca tespit tutanakları içeriğinde davacı tarafın taşınmazlar üzerindeki sürdürdüğü zilyetliğin başlangıç tarihinin (1996) (1998) yılına rastladığı vurgulanmıştır. Tutanakta vurgulanan bu nitelikteki maddi ve hukuki olgular özellikle zilyetliğin terk edildiği 1960 yılı ile (1996) (1998) yılları arasında geçen süre dikkate alındığında dava konusu taşınmazların zilyedi yada zilyetleri tarafından iradi olarak 20 yılı aşkın süre ile terk edildiğinin kabulü gerekir. Davacı tarafın taşınmazlarda sonradan sürdürdüğü zilyetliğin başlangıç günü ile kadastro tespit günü arasında davanın dayanağını oluşturan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde öngörülen iktisap sağlayan bağımsız 20 yıllık sürenin geçmediğinin kabulü zorunludur. Bu olgular eşliğinde somut olaya bakıldığında taşınmazların iradi olarak terk edildiği mücbir sebep nedeni ile terk edilmediği anlaşılmaktadır. Kadastro tespitlerine bir kayıt ve belge esas alınmamış, yargılama sırasında taraflar bir kayıt ve belgeye de dayanmamışlardır. Bu durumda uyuşmazlığın zilyetlik hükümlerine göre çözümleneceği kuşkusuzdur. Gerçekten az yukarıda vurgulanan maddi ve hukuki olgular uzman ziraatçi bilirkişinin dava dosyasına ibraz ettiği rapor içeriği ile de doğrulanmıştır. Uzman ziraatçi bilirkişinin objektif nitelikteki raporuna ters düşen subjektif nitelikteki yerel bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilmesi hukuken olanaksızdır. Hal böyle olunca tespit gününde davacı taraf yararına taşınmazlar üzerinde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde öngörülen koşulların gerçekleşmediği dikkate alınarak davanın reddine taşınmazların tespit gibi davalı hazine adına tesciline karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz davalı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 22.2.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.