Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 632 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 16104 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi : Manavgat İş MahkemesiTarihi : 22/11/2012Numarası : 2011/464-2012/652Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, dosya incelendi, gereği görüşüldü:Davacı, davalı işyerinde kepçe operatörü olarak çalışırken davalı işverence iş akdinin haksız olarak feshedildiğinden bahisle kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacakların ödetilmesini istemiştir. Davalı, davacının işyerinden kendisinin ayrıldığını tüm haklarının ödendiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.Mahkemece, davacının devamsızlık yaptığı belirtilen günlerde askerden gelecek olan iş makinesi operatörünün çalışmaya başladığını beyan etmiş olup tüm bu bilgiler sonucu iş akdinin davalı işveren tarafından feshedildiği kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Taraflar arasında 30.5.2010 tarihli ibranamede belirtilen kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının davalı tarafından davalıya ödenip ödenmediği konularında uyuşmazlık bulunmaktadır.İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde öngörülmüştür. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz. İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir: Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir .İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez .İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez. Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir. İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir .Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez. İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir .Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir . Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz .Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir .İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer . Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilirSomut olayda, davacı, 2010 yılında kendisine bir ödeme yapılmadığını, ibranamede davalının adının dahi bulunmadığı gibi miktarların sonradan doldurulduğunu iddia etmektedir. Ancak yazı ve imzanın kendisine ait olduğunu cevaba cevap dilekçesinde vekili aracılığıyla dile getirmiştir. Böyle olunca ibranamede yazılı miktarların ödenmediğini ispat yükü davacıya düşer. Davacı dava dilekçesi ile yemin deliline de dayanmıştır. Mahkemece davacıya yemin hakkı hatırlatılmalıdır. Davacı yemin teklif ederse; davalı yetkilisinin yemin tekliğini kabul edip etmemesi ve yemin etmesi durumlarında farklı bir sonuca gidilmelidir.Eğer davacı yemin teklif eder de davalı yemin teklifini kabul edip yemin ederse bu durumda 14.5.2010 tarihinde iş akdi sonlandığından ve ödemelerle bu tarihten önceki çalışma tasfiye edilmiş olacağından daha sonraki çalışması için ayrı hesaplama yapılmalıdır.Davacı yemin teklif etmez veya davacının yemin teklifine davalı ödendiğine dair yemin ederse davacıya 4 yıl için yıllık izin ücreti ödendiği de nazara alınarak bir karar verilmelidir.Eksik inceleme ile karar verilmiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.O halde taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 20.1.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.