Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 6223 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 20914 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi : Mersin 2. İş MahkemesiTarihi : 25/04/2013Numarası : 2006/377-2013/284 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1.Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine. 2.Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır. Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. Davacı, ücretinin 2000,00 TL olduğunu iddia etmiştir. Davalı ise asgari ücret ödendiğini savunmuştur. Davacı satış müdürü sıfatıyla çalışmaktadır. Davacıya ilgili makama sunulmak üzere ücretine ilişkin maaşı üzerinde haciz olmadığı ve 2000,00 TL ücret ödendiği yönünde yazı verilmiştir. Ayrıca verilen yazıdan dolayı genel müdürün özel evrakta sahtecilik suçundan yargılandığı, mahkum olduğu verilen ceza hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği görülmüştür. Söz konusu yazı ücret pusulası niteliğinde değildir. Bu nedenle tek başına yazıya itibar edilmemesi yerindedir. Ancak ücretin miktarı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunduğundan, satış müdürü olarak çalışan davacının asgari ücretle çalıştığı iddia edildiğinden işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından özellikle ilgili meslek odasından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmadan eksik inceleme ile ücretin asgari olduğu kabul edilerek bütün hesaplamaların bu ücret üzerinden yapılması hatalıdır. 3.Davacı Ağustos 2002-11.08.2006 tarihleri arasında davalı ve davalı ile organik bağı bulunan D.. Şirketinde çalıştığını iddia etmiştir. Mahkemece davacının 07.04.2003-30.04.2003 ve 01.12.2004-11.08.2006 tarihleri arasında davalı Şirkette çalıştığı kabul edilmiştir. Davacı davalı Şirket ile dava dışı D.. şirketinin ortaklarının aynı olduğunu hizmetin bütün olarak dikkate alınmasını talep etmiştir. Davalı Şirketin dosyaya ekli kırmızı klasörde bulunan 2003 yılı aylık bordro ve dört aylık sigorta bildirimlerinden ve SGK hizmet döküm cetvelinden davacının 2003 yılında 07.04.2003 tarihinden sonra 22 gün değil 30.04.2004 tarihine kadar kesintisiz çalıştığı anlaşılmasına rağmen hizmetinin bu dönem için 22 gün esas alınması hatalıdır. 4. Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır. Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır. İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır. Somut olayda davacı fazla çalışmasını ispat açısından üç tanık dinletmiştir. Tanıklardan Levent ve Köksal işyeri dışından tanıklar olup çalışma saatleri konusunda kanaat uyandıracak nitelikte bilgi sahibi değillerdir. Gerçekten tanık Köksal ifadesinde davacının çalışma saatlerini bilmediği ama bu sektörde saat 21:00 a kadar çalışıldığını beyan etmiştir. Davacının son tanığı Mete ile diğer tanıklar arasında çalışma saatleri açısından da farklı beyanlar varır. Tanıklar Levent ve Köksal 08:00-21:00 saatleri arasında çalıştığını tanık Mete ise 08:00-23:00 arasında çalıştığını beyan etmiştir. Mete dışındaki çalışanların işyerinde çalışan veya çalışmış tanıkları olmaması, tanık Mete’nin ise aynı dönemlerde şirketten ayrıldığı ve davacının akrabası olduğu dikkate alındığında kesin kanaat uyandıracak nitelikte beyan bulunmadığından fazla çalışmanın ispatlandığından da bahsedilemez. Fazla çalışma alacağının reddi gerekirken kabulü hatalıdır. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine 11.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.