Mahkemesi : Adana 1. İş MahkemesiTarihi : 16/09/2013Numarası : 2012/485-2013/519 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1.Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine. 2.Davacı vekili, davacının 03.06.1999-30.11.2011 döneminde çalıştığını, iş sözleşmesinin ekonomik kriz sebebiyle işveren tarafından feshedildiğini, yasal haklarının ödenmediğini Adana 4. İcra Müdürlüğünün 2012/7284 takip sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, borçlu davalı tarafından 24.07.2012 tarihinde takibe itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla Adana 4. İcra Müdürlüğünün 2012/7284 sayılı icra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, davalı borçlu aleyhine alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshi sebebiyle hak ettiği ihbar ve kıdem tazminatı ile diğer alacaklarının ödendiğini, dolayısıyla takibe yapılan itirazın haklı olduğunu bu nedenle davanın ve itirazın iptali talebinin reddini ve kötü niyetli takip sebebiyle %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasında kıdem tazminatı alacağının hesaplanmasına esas giydirilmiş ücretin belirlenmesinde, davalı tarafından işçiye ödenen yıllık ikramiyenin dahil edilmesi gerekip gerekmediği noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Davacı, yıllık ikramiye ödemelerinin giydirilmiş ücrete dahil edilmesi gerektiğini iddia etmiştir. Davalı taraf ise işçilerine yıllık ikramiye ödemesi yaptığını kabul etmekle birlikte, ikramiye ödemelerinin 2011 yılının Mayıs ayında kaldırılarak bundan sonraki dönemlerde aylık ücrete eklendiği savunulmuştur. Mahkemece, ödenen yıllık ikramiyenin işçinin aylık ücretine dahil edildiği savunmasına değer verilmemiş, kıdem tazminatının hesaplanmasında esas alınan giydirilmiş ücrete ikramiye ödemesini ekleyerek hesap yapan bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulmuştur. Hükme esas alınan bu bilirkişi raporunda, Nisan 2011 bordrosunda davacının saat ücretinin 3,54-TL iken Mayıs 2011 bordrosunda 4,72-TL'ye yükseltildiği ancak bu artışın nedeninin ikramiye uygulamasına bağlı olup olmadığına ilişkin bir açıklama bulunmadığı, bu nedenle ikramiye ödemesinin giydirilmiş ücrete dahil edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ne var ki; bordroların tetkikinde davacıya en son aylık 265,50 TL tutarında ikramiye ödemesi yapıldığı, 2011 yılının Mayıs ayında ise ikramiye ödemesi başlığı altında bir tahakkuk olmadığı, ancak davacıya saat başı ödenen ücrette 1.18 TL'lik bir artış olduğu, bu miktarın da ayda 265,50 TL 'ye karşılık geldiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davalı işveren tarafından yapılan ikramiye ödemesinin 2011 yılının Mayıs ayı itibariyle ücrete dahil edilmiş olduğundan şüphe duymamak gerekir Hal böyle olunca; Mahkemece 2011 yılının Mayıs ayı itibariyle davalı işveren tarafından yapılan ikramiye ödemesinin ücrete dahil edildiği kabul edilerek davacının, giydirilmiş ücret alacağının hesaplanmasına ikramiye ödemelerinin eklenmesi talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile zaten ücretin içinde ödenen ikramiyelerin yeniden ücrete dahil edilerek giydirilmiş ücretin hesaplanması hatalı olup bozma nedenidir. 3-Kıdem tazminatı alacağı faizinin bankalarca uygulanan birer yıllık en yüksek mevduat faizi üzerinden hesaplanacağı dikkate alınmadan en yüksek mevduat faizinin yasal faizin altında kalması nedeniyle yasal faiz üzerinden yapılan hesaplamaya itibarla hüküm kurulması hatalıdır. 4-HMK'nun 176 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya talep sonucunu değiştirebilmesi imkânını sağlamaktadır. İki taraf da duruşmada hazır iseler ıslah sözlü olarak yapılabilir. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak, her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir talepte bulunma olanağı bulunmamaktadır. Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur. Ancak, davacı peşin harç yanında başvuru harcını da yatırarak yeni bir talep de bulunması hallerinde ise bir ek dava olarak nitelendirilme hali olayımız dışındadır. Somut olayda dava tümden ıslah edilmediği gibi ıslah harcı ile birlikte başvuru harcı yatırılmadığından dilekçenin bir ek dava dilekçesi olarak kabulü de mümkün değildir. Dava itirazın iptali davası olarak açılmıştır. Mahkemece ıslah yapıldığından 277,24 TL bakiye kıdem tazminatı alacağına da hükmedilmiştir. Dava itirazın iptali davası olarak açıldığından ıslah dilekçesi nispi harç yanında başvuru harcı yatırılmak suretiyle harçlandırılmadığından bu dilekçenin bir ek dava dilekçesi olarak kabulü de mümkün değildir. Islah ile eda davası açılamayacağından bakiye kıdem tazminatı alacağı hakkında dava açma hakkı saklı kalmak kaydıyla bu alacağı ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerekirken ıslah ile artırılan kısma hükmedilmesi hatalıdır. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine 10.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.