Mahkemesi : Giresun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla)Tarihi : 02/07/2013Numarası : 2012/358-2013/391 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine 2-Davacı, davalı işyerinde ekmek dağıtımı, para tahsilatı, kasayı tutan eleman olarak çalıştığını, işverenin iş akdini haksız olarak feshettiğinden bahisle kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının ödetilmesini istemiştir. Davalı, davacının işyerinde her işle ilgilendiğini, para tahsiline yetkili olduğunu, ancak bazı davranışlarından şüphelenerek bazı işlemlerini kontrol etmesi üzerine müşterilerinden Z.. K..’tan aldığı parayı deftere eksik yazdığının tespit etmesi nedeniyle kendisi ile tartıştıklarını ve davacının daha sonra işe gelmediğini, tüm haklarının ödendiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, davacının iş sözleşmesinin hesap nedeniyle tartışmanın meydana geldiği 09/07/2012 tarihinde davalı işveren tarafından feshedildiği, bu nedenle davacının kıdem ve ihbar tazminatı almaya hak kazandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. İş sözleşmesinin, işçinin doğruluk ve bağlılığa aykırı söz veya davranışları sebebiyle işverence haklı olarak feshedilip feshedilmediği noktasında taraflar arasında uyuşmazlık söz konusudur. 4857 sayılı İş Kanununun 25 inci maddesinin (II) numaralı bendinde, ahlâk ve iyi niyet kurallarına uymayan haller sıralanmış ve belirtilen durumlar ile benzerlerinin varlığı halinde, işverenin iş sözleşmesini haklı fesih imkânının olduğu açıklanmıştır. Yine değinilen bendin (e) alt bendinde, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan işçi davranışlarının da işverene haklı fesih imkânı verdiği ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere yasadaki haller sınırlı sayıda olmayıp, genel olarak işçinin sadakat borcuna aykırılık oluşturan söz ve davranışları işverene fesih imkânı tanımaktadır. Somut olayda, davacının, işyerinde para tahsil yetkisine de sahip bir personel olduğu tarafların kabulündedir. 9.7.2012 günü davalının, davacının bazı davranışlarından şüphelenmesi nedeniyle yaptığı soruşturma sonunda davacı işçinin işyerine ait bir parayı tahsil etmesine rağmen, kasaya koymayarak kendi cebine attığı, hatta olayın açığa çıkmaması için para tahsil ettiği müşteri Z.. K..’u arayarak patron sorarsa yalan beyanda bulunmasını istediği, bunu öğrenen işverenin, davacının bu güven sarsıcı ve doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışı nedeniyle davacıyla tartışarak onun işyerinden kovduğu sabittir. İşverenin eylemi, haklı nedenle fesihtir bu nedenle davacının kıdem ve ihbar tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulü hatalı olup bozma nedenidir. 3-Davanın belirsiz alacak davası olup olmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Bilindiği gibi, "belirsiz alacak davası" 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda düzenlenmediği halde 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile düzenlenmiş bir dava çeşididir. Kanunumuzda “belirsiz alacak davası”nı düzenleyen hüküm (m.107), İsviçre Medenî Usul Kanununa oldukça paraleldir. Belirsiz alacak davası, Alman Medenî Usul Kanununda açık olarak düzenlenmemiş olmakla birlikte, öğreti ve Alman Federal Mahkemesi tarafından yüzyılı aşkın bir zamandan beri kabul edilmektedir. HMK nun 107' nci maddesinde düzenlenen “belirsiz alacak davası”, İsviçre ve Alman hukuklarında “rakamlandırılmamış alacak davası ”veya “rakamlandırılmamış alacak talebi” ibareleri ile anılmaktadır. Belirsiz alacak davası, hukukî niteliği itibariyle bir eda davasıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için, davacının dava açacağı miktarı ya da değeri, tam ve kesin olarak gerçekten belirleyebilmesinin imkânsız olması ya da bunun kendisinden beklenememesi gerekir. Davacı açılacak davanın miktarını tam ve kesin olarak biliyorsa, yahut bunu bilebilecek durumda ise, belirsiz alacak davası açılamaz. Belirsiz alacak davasının açılmasının sonuçlarından biri de zamanaşımının kesilmesidir. (BK m.133/2).Yargıtay'ın bu güne kadar ki uygulamalarına göre zamanaşımı kesilmesi, dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlıdır ve dava edilmeyen kısım için zamanaşımı kesilmez. Ne var ki, bu kuralı HMK m.107 ile hukukumuza yeni giren belirsiz alacak davası bakımından uygulayabilmek mümkün değildir. Aksinin kabulü, belirsiz alacak davasının kanun koyucu tarafından usul kanununda düzenlenmesine rağmen (daha başlangıçtan) reddi anlamına gelir. Belirsiz alacak davasında, kısmî alacak davasından farklı olarak, dava sırasında belirli hale gelen alacağın davaya sokulmasına izin verildiğinden, geçici talep sonucu ile açılan belirsiz alacak davasında, ileride belirli hale gelecek olan alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmesi sonucu ortaya çıkar. Asgari miktar belirtilerek açılan belirsiz alacak davasında mahkemece yapılan araştırma esnasında alacağın miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına (m.141, 319) tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir. Yapılan bu arttırım zamanaşımına tabi değildir. Hangi davaların belirsiz alacak davası olacağı, bu yönde hangi kıstasa başvurulacağı yönünde çeşitli tartışmalar yapılmaktadır. Doktrinde, talep konusunun belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlara örnek olarak: hukuki anlamda imkânsızlık hali, hakimin takdir yetkisinin bulunduğu durumlar gibi gösterilmektedir. Sonuç olarak; işçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru değildir. Bu nedenle, talep konusu işçilik alacaklarının belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi daha doğru olacaktır. Öğretide kabul gören ve bizlerin de katıldığı ağırlıklı görüşe göre, davacının talep sonucunu belirleyebilmesi için gereken bilgilerin üçüncü kişi veya davalının bünyesinde olması nedeniyle davanın tarafları ve mahkeme tarafından davanın başlangıcında hesap edilemiyorsa, bu durumda belirsiz alacak davası açılabilecektir. Somut olayda, tüm bu açıklamalar dikkate alındığında dava konusu fazla mesai, hafta tatili ve genel tatil alacağı istemi için de HMK m.109/2 anlamında talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğundan söz edilmesi mümkün değildir. Davanın 6100 sayılı HMK yasasının yürürlüğe girmesinden sonra açılmış olması nedeniyle, davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi ve ıslah edilen miktarlar yönünden de zamanaşımının dava açılması ile kesildiği gözetilerek ıslaha karşı yapılan zamanaşımı itirazının dikkate alınmaması gerekirken hatalı değerlendirme ile zamanaşımı süresinin ıslah tarihine göre belirlenerek hüküm kurulması hatalı olup bozma nedenidir. O halde taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine 03/03/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.