Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 4881 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 4380 - Esas Yıl 2010
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı Şehriban tarafından istenilmiş olup, temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmakla; dosya incelendi, gereği görüşüldü: Dava taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatları meydana getirenin ve mülkiyetinin tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de varılan sonuç ve kurulan hüküm davanın niteliğine uygun düşmediği gibi yapılan araştırma ve soruşturma ile toplanan deliller de hüküm vermeye yeterli değildir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesi hükmünde kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere karşı kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak dava açılamayacağı açıklanmıştır. Bu süre hak düşürücü niteliktedir. Hak düşürücü süre kamu düzenine ilişkin olup taraflarca öne sürülmese bile mahkemece kendiliğinden dikkate alınması ve davanın süre geçtikten sonra açıldığının belirlenmesi halinde esasa girilmeyerek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi zorunludur. Öte yandan; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 684. maddesi hükmünde, bir şeye malik olan kimsenin, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olacağı, bütünleyici parçanın, yerel âdetlere göre asıl şeyin temel unsuru olanve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya yapısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parça olduğu, aynı kanunun 718. maddesi hükmünde de arazi üzerindeki mülkiyetin kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsayacağı, bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynakların da gireceği açıklanmıştır. Bu hükümler karşısında taşınmaz üzerinde bulunan ve bütünleyici parça niteliğindeki bina, ağaç gibi muhtesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemeyeceğinden, kural olarak ve aksine bir kanun hükmü bulunmadıkça muhtesatların mülkiyetinin tespiti dava edilemez ve mah-kemelerce de anılan kanun hükümleri göz ardı edilerek mülkiyet tespitine karar verilemez. Bu hukuksal olgu ve "çoğun içinde azı da vardır" kuralı dikkate alındığında, taşınmaz üzerindeki muhtesatın mülkiyetinin tespiti istemiyle açılan davalarda, koşullarının varlığı ve davanın kanıtlanması halinde davanın kısmen kabulü ile davaya konu muhtesatların davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine, mülkiyet tespitine ilişkin istemin ise reddine karar verilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Toplanan delillerden tapuda kayıtlı 1402 (ifraz öncesi 1331) parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 26.08.1971 tarihinde yapıldığı ve 16.11.1971 tarihinde kesinleştiği, taşınmazın avlulu kerpiç ev ve ahır ve dükkan niteliği ile tespit gördüğü ve taşınmazın ortaklığın giderilmesi davasına konu edildiği anlaşılmaktadır. Ne var ki; davanın açıldığı tarih ile bu davaya konu 1402 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin kesinleştiği tarih arasında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesi hükmünde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin fazlasıyla geçtiği gözetildiğinde mahkemece az yukarıda belirtilen hukuki olgular doğrultusunda bir araştırma ve soruşturma yapılmadığı görülmektedir. Yasal düzenlemeler göz ardı edilerek eksik araştırma ve soruşturma ile hüküm verilemez. Hal böyle olunca; taraf tanıkları ve uzman fen bilirkişisi dava konusu muhdesatların bulunduğu taşınmaz başında yapılacak keşif sırasında hazır edilerek, davacı tarafça meydana getirildiği öne sürülen muhdesatlardan (ahır, depo, dükkan ve kahvehane) hangisinin ya da hangilerinin kadastro tespit gününden önce var olduğu, hangisinin ya da hangilerinin kadastro tespitinden sonra kim tarafından, kimin nam ve hesabına meydana getirildiklerin tanıklardan ayrıntılı olarak sorularak duraksamasız saptanması, keşifte hazır bulundurulacak uzman bilirkişiden keşfi izlemeye elverişli ve denetime açık rapor alınması,bunun sonucunda kadastro gününden önce meydana getirildiği belirlenen, açık anlatımla kadastro tespiti sırasında var olan muhdesatlar yönünden davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi, kadastro tespitinden sonra meydana getirildiği tespit olunan muhdesatlar yönünden ise sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, davanın tümüyle kabulüne karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi, kabule göre de; taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatlarınmülkiyetinin tespitinin istenildiği, bu istemin kabulünün mümkün olmadığı gözetildiğinde, davanın kısmen kabulü ile davaya konu muhdesatların davacı tarafından meydana getirildiğinin tespiti ile yetinilmesi, davacının mülkiyet tespitine ilişkin isteminin ise reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması dahi isabetsiz, davalı Şehriban'ın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin ödenen 166,55 TL harcın istek halinde davalı tarafa iadesine, 21.09.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.