Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 4698 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 20409 - Esas Yıl 2013
Mahkemesi : Erbaa Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla)Tarihi : 26/03/2013Numarası : 2010/528-2013/64 Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda; hüküm süresi içinde duruşmalı olarak davalılar vekili tarafından temyiz edilmiş ise de; duruşma gününün taraflara tebliği için davetiyeye yapıştırılacak posta pulu bulunmadığından duruşma isteğinin reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: 1-Mahkeme karar başlığında davalı olarak gösterilen M.. U..'nun temyizi yönünden; Mahkemece davacının dava dilekçesinde M.. U..'yu davalı olarak göstermesindeki amacının fiilen yanında çalıştığı işverene davayı yöneltmek olduğu belirtilerek temsilcide yanılma kuralları gözetilerek dava dilekçesi şirket tüzel kişiliğine tebliğ edilerek böylece davalının şirket tüzel kişiliği olduğu gerekçeli karar içeriğinde belirtilmiştir. Nevar ki, gerekçeli karar başlığında M.. U.. (1) noludavalı olarak gösterilerek alacakların davalı şirketten tahsiline karar verilmesine rağmen yargılama giderlerinin "davalıdan tahsiline" denilmek suretiyle infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm kurulmuş olması hatalı olup bozma nedenidir. 2-Davalı şirketin temyizi yönünden; Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalı ....Mimarlık Mühendislik İnş. Dek. San. Tic. Ltd. Şti.'nin kıdem ve ihbar tazminatı ile ücret alacaklarına yönelik temyiz itirazlarının reddine, 3-Davacı, davalı işyerinde 01/06/2004-01/07/2009 tarihleri arasında çalıştığını, iş aktinin işvaeren tarafından haklı neden olmaksızın ve bildirimsiz şekilde feshedildiğini iddia ederek ihbar ve kıdem tazminatı ile 2009 yılı Haziran ayı ücreti, fazla mesai, hafta tatili, bayram tatili ücreti alacaklarının tahsilini talep etmiş, bilahare verdiği ıslah dilekçisi ile de miktarları arttırmıştır. Davalı taraf cevabında, davacının davalı şirket nezdinde çalıştığını, M.. U..'ya husumet düşmediğini bildirmiş, bunun üzerine temsilcide yanılma olduğu belirtilerek dava şirkete yöneltilmiştir. Mahkemece, davacının davalı nezdinde 3 yıl 9 ay 15 gün çalıştığını, iş aktinin haklı nedenle feshinin işveren tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle ihbar ve kıdem tazminatı ile diğer işçilik alacaklarının davalı şirket yönünden kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya kapsamından, davacının fazla mesai yaptığı, hafta tatili ve bayramlarda çalıştığı iddialarını ispat açısından ilk verdiği tanık listesindeki tanıkların dinlenmesi ve onların bilgileri olmadığının anlaşılması üzerine süresinden sonra verdiği ve davalı tarafça da karşı konulan tanık listesi ile bildirdiği tanıkların beyanları esas alınarak fazla çalışma, ulusal bayram genel tatil ve hafta tatili alacaklarının bilirkişi tarafından hesaplandığı ve mahkemece hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır. Davanın açılış tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun 274.maddesi tanık listesinde gösterilmemiş olan kimsenin tanık olarak dinlenemeyeceğini ve ikinci bir tanık listesi verilemeyeceğini hükme bağlamıştır. Islah yolu ile bile olsa ikinci bir tanık listesi verilemez. (HUMK. Md.83) İkinci tanık listesi verme yasağı kamu düzeni ile ilgilidir. Kaldı ki davalı davacının ikinci tanık listesine karşı koymuştur. Şu durumda, davacının ikinci tanık listesinde bildirdiği tanıkların beyanlarına değer verilmesi doğru değildir. Yapılacak iş, davalının verdiği ikinci tanık listesinde dinlenen tanıkların beyanları dikkate alınmaksızın davacının bu alacak taleplerini değerlendirip bir karar vermektir. 4-Davacı 25/12/2012 tarihli ve harçlandırılmış ıslah dilekçesi ile alacak miktarlarını arttırmıştır. Davalı tarafa ıslah dilekçesi 03/01/2013'de tebliğ edilmiş; davalı 16/01/2013 tarihli dilekçe ile (süresinde) ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. 4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir. Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def'i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir. Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir. Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir. 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz. Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K). Somut olayda, davalının süresi içinde ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı savunmasında bulunduğu ve fazla mesai, hafta tatili, ulusal bayram genel tatil ücretleri yönünden 25/12/2012'deki ıslah tarihinden geriye doğru beş yıllık zamanaşımı süresi sözkonusu olduğundan bu alacakların ıslahla artırılan miktar yönünden 25/12/2007 tarihinden itibaren hesaplanması gerekir. Anılan yön gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsiz olmuştur. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 27/02/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.