Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4687 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 4184 - Esas Yıl 2011





Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi istenilmekle, dosya incelendi, gereği görüşüldü: Kadastro sırasında dava konusu 110 ada 5 parsel sayılı 31,38 m2 yüzölçümündeki taşınmaz kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16/A maddesi gereğince çeşme ve arsa niteliğiyle davalı O…… Köyü Tüzel Kişiliği adına tespit edilmiştir. Davacı Hasan tapu kaydına ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne, 110 ada 5 parsel sayılı taşınmazın davacı Hasan adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, taraflarına 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tüzüğü uyarınca yöntemine uygun şekilde tebliğ edildiği halde yasal süresinde temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Adalet Bakanlığı'nca dava konusu taşınmazda köyün ortak malı olan çeşme bulunduğu halde, mahkemece yeterli araştırma yapılmadan, yalnızca davalı Köy Tüzel Kişiliği adına köy muhtarının beyanı dikkate alınmak suretiyle davanın kabulü yönünde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı bulunduğundan kesinleşen hükmün kanun yararına temyiz edilmesi istenilmiş, bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 10.06.2011 tarih ve 2011/184175 sayılı Tebliğnamesi ile HUMK'nın 427/6. maddesi gereğince hükmün kanun yararına bozulması talep edilmiştir. Mahkemece davalı Köy Tüzel Kişiliğini temsilen köy muhtarının davayı kabulü nedeniyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, mahkemece yapılan araştırma ve soruşturma hüküm vermeye yeterli değildir. Köy Tüzel Kişiliğini temsil eden köy muhtarının davadan feragat veya davayı kabul yetkisi bulunmamaktadır. Davadan feragat veya kabul gibi usul işlemlerinin geçerli olabilmesi için Köy Derneği'nin bu yönde alınmış bir kararının bulunması ve bu kararın Mülki Amirlikçe usulen tasdik edilmek suretiyle belgelenmesi gerekir. Bu nedenle köy muhtarının kabulü hukukça değer taşımaz. O halde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle davacı tarafın tutunduğu tapu kaydı ilk oluştuğu günden itibaren tüm tedavülleri ile birlikte Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü ve Tapu Sicil Müdürlüğü'nden açıkta pay kalmayacak şekilde getirtilmeli, dayanılan kaydın dava dışı başka taşınmaz ya da taşınmazlara revizyon görüp görmediği, Tapu Sicil Müdürlüğü ve Kadastro Müdürlüğü'nden sorulup saptanmalı, revizyon görmüş ise dava konusu taşınmaz ya da taşınmazlarla birlikte revizyon gördüğü dava dışı taşınmazları da çevreleyecek biçimde dıştan komşu taşınmazları da birarada gösterecek şekilde geniş kapsamlı birleşik harita Kadastro Müdürlüğü'nden getirtilmeli, bundan sonra dıştan komşu taşınmazların tespit tutanakları ve dayanakları kayıtlar davalı iseler dava dosyaları getirtilmeli, dayanılan kaydın dava dışı başka taşınmazlara revizyon gördüğü ve davalı olduğu saptandığı takdirde Usulün 45 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca dava dosyalarının birleştirilip birleştirilmeyeceği yönü üzerinde durulmalı, daha sonra yöreyi iyi bilen, elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve uzman bilirkişi, tutanak bilirkişilerinin tümü, tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar hazır olduğu halde taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 20. maddesi hükmü uyarınca dayanılan tapu kaydı yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi eliyle yerine uygulanmalı, kayıtlarda tarif edilen sınır yerlerinden yerel bilirkişice bilinemeyen sınır yerleri bulunduğu takdirde bu konuda taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, uzman bilirkişiye kayıtlarda tarif edilen sınır yerleri düzenleyeceği haritada ayrı ayrı işaret ettirilmeli, dıştan komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği, varsa dayanakları kayıtlarda dinlenen yerel bilirkişi ve tanık sözleri ile denetlenmeli, bu yolla dava konusu taşınmazın dayanılan tapu kaydı kapsamında kalıp kalmadığı duraksamasız saptanmalı, kaydın kapsamı dışında kaldığı saptandığı takdirde kayıt kapsamı dışında kalan taşınmaz ya da taşınmaz bölümleri yönünden, çeşme ve arsa niteliği ile tespit edilen dava konusu taşınmazın köy halkının ortak kullanımında olup olmadığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16/A maddesinde tanımlanan hizmet mallarından olup olmadığı hususunda yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmalı, bu konuda zilyetliğin başlangıç günü, süresi ve sürdürülüş biçimi hakkında, yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, tespit tutanağı bilirkişilerinin beyanları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasında aykırılık bulunduğu takdirde tespit tutanağı bilirkişileri de taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek çelişki giderilmeli, uzman fen bilirkişiden keşfi izlemeye, yerel bilirkişi ve tanık sözlerini denetlemeye imkan verecek şekilde ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir. Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yazılı emir yoluyla hükmün bozulması istemi yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün HUMK'nın 427/7. maddesi hükmüne göre ve sonuca etkili olmamak üzere (KANUN YARARINA BOZULMASINA), karardan bir örneğinin Cumhuriyet Başsavcılığı'na, bir örneğinin de Resmi Gazete'de yayınlanmak üzere T.C. Adalet Bakanlığı'na, dava dosyasının ise yerel mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na tevdiine, 07.07.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.