Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4656 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 22250 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi : Vezirköprü 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla)Tarihi : 08/05/2013Numarası : 2010/289-2013/227 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalılar vekilinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait işyerinde 01/01/1999-13/11/2008 tarihleri arasında işçi ve şoför olarak 675,00 TL ücretle çalıştığını, müvekkilinin iş akdinin haklı bir gerekçeye dayanmaksızın feshedildiğini, haftada 70 saat çalıştığını, yıllık izinlerinin kullandırılmadığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili, davacının iddialarının mesnetsiz olduğunu, davacının ücretlerinin ve fazla mesai alacağının imzası alınarak kendisine ödendiğini, davacının müvekkilinden aldığı 1.000,00-TL avansı dahi iade etmeden işyerinden istifa ederek ayrıldığı için kıdem ve ihbar tazminatı talep edemeyeceğini, fazla mesai ve yıllık izin ücreti alacaklarının zamanaşımına uğradığını, asgari ücretle çalıştığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasında, işçilik alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. 4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklar, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir. Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def'i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir. Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir. Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir. 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz. Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.). Somut olayda, davacı 18/03/2013 tarihinde ıslah talebinde bulunmuştur. Islah dilekçesi davalılar vekiline 02/04/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup, davalı tarafın ıslah talebine karşı süresi içinde olmak üzere 04/04/2013 tarihinde zamanaşımı definde bulunduğu anlaşılmaktadır. Islaha konu fazla mesai alacağı bakımından ileri sürülen zamanaşımı defi değerlendirilmeden karar verilmesi hatalıdır. 3-Davacı tarafça M.. İ.. ve ...Güzel Ltd. Şti. olmak üzere iki kişiye karşı dava açılmış bulunmaktadır. Mahkemece hükmolunan tazminat ve alacakların "davalıdan" alınmasına karar verilmiş, ancak gerek karar gerekçesinde, gerekse de hüküm fıkrasında kabul edilen tazminat ve alacakların hangi davalıdan ya da davalılardan ne surette tahsil edileceğine dair bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Sadece kabul edilen alacakların "davalıdan" tahsiline şeklinde infazda tereddüt yaratacak biçimde hüküm kurulması isabetsiz olmuştur. Yapılacak iş, kabul edilen tazminat ve alacakların hangi davalıdan ya da davalılardan ne oranda tahsil edileceği açıkça belirtilmek suretiyle hüküm kurmaktır. O halde davalılar vekilinin bu yönlere ilişkin temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 26.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.