Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 4559 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 21898 - Esas Yıl 2013





Mahkemesi : Adana 6. İş MahkemesiTarihi : 04/06/2013Numarası : 2012/918-2013/287 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile fazla çalışma, genel tatil, hafta tatili ve yıllık izin ücreti alacağının tahsilini talep etmiştir. Davalı A.. M.. ise davacı ile hizmet ilişkisinin bulunmadığını, davacının belirli süreli hizmet alımı sözlemesine istinaden Y.. A.. işçisi olduğunu, davanın şirkete ihbar edilmesi gerektiğini ve alacakların da zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davacının talebine konu alacaklar yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Somut olayda; mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davalı tarafından sunulan 05.10.2012 ve 21.10.2011 tarihli yıllık izin istemine ilişkin belgelerin usulüne uygun olarak düzenlenmediği, diğer izin belgelerinin usulüne uygun olarak düzenlendiği ve buna göre davacının toplam 56 gün yıllık izin kullandığı, yıllık izin ücretinin hesabında 1286,53 TL çıplak brüt ücretin esas alınacağı belirtilerek hesaplama yapılacağı tespitinde bulunulmuştur. Ancak 21.10.2011 tarihli yıllık izin istemine dair form uyarınca davacının 13 gün izin talebinde bulunduğu, onay makamında herhangi bir imza olmadığı, 05.10.2012 tarihli izin belgesinin ise dosyada yer almadığı görülmüştür. Dolayısıyla öncelikle dosyada bulunmadığı anlaşılan 05.10.2012 tarihli yıllık izne ilişkin belgenin dosyaya getirtilmesi gerekmektedir. Ayrıca davacının kıdemine göre 70 gün izin hakkı olduğu, toplam kullandığı 56 gün yıllık iznin mahsubu ile bakiye 14 günlük yıllık izin alacağının bulunduğundan bahisle hesaplama yapılmıştır. Oysa dosyaya sunulan ve mahkemece yıllık izin kullanıldığına dair yazılı belge olarak kabul edildiği anlaşılan söz konusu belgelerdeki tarihler ve izin kullanım süreleri toplam 70 gün olduğu, davacının kıdem süresine göre kullanması gereken toplam yıllık izin süresinin de 70 gün olduğu görüldüğünden; yapılacak yıllık izin hesaplamasında izin kullanılan dönemlerin tek tek belirlenip bu izin kullanımından hangilerinin hafta tatili ya da genel tatillere denk geldiği belirlenip ona göre toplam kullanılan izin sürelerinin belirlenmesi ve böylece toplam kullanılan izin süresinin tereddütsüz olarak tespiti gerekirken, yetersiz bilirkişi raporunun esas alınmış olması hatalı olmuştur. Yapılacak iş, davacının şahsi dosyasında bulunan tüm yıllık izne ilişkin belgelerin okunaklı birer suretleri davalı kurumdan getirtmek ve özellikle usulüne uygun olmadığı belirtilen 21.10.2011 ve 05.10.2012 tarihli yıllık izin dilekçeleri uyarınca talep edilen yıllık izinlerin kullandırılıp kullandırılmadığı da araştırılarak dosya yeniden bilirkişiye tevdi edilerek davacının yıllık izin ücreti alacağının bulunup bulunmadığını belirlemektir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda hesaplamaya esas ücretin belirlenmesi ile ilgili kısımda davacının çıplak brüt ücretinin 1286,53 TL olduğu, yıllık izin ücretinin de bu miktar üzerinden hesaplanacağı belirtildikten sonra yıllık izin hesaplama kısmında çıplak brüt ücretin 1387,82 TL olarak belirlendiği ve hesaplamanın da bu ücret üzerinden yapıldığı anlaşılmakla yapılan hesaplamanın tespit ile çeliştiği görülmüştür. Mahkemece yukarıda belirtilen eksik hususlar giderildikten sonra yeniden bilirkişiden rapor aldırılmak suretiyle sonucuna göre yıllık izin alacağı hüküm altına alınması gerekirken, yargı denetimine elverişli olmayan ve çelişkili tespit ve hesaplamayı içeren rapora dayanılarak yıllık izin alacağının mevcut şekli ile karar altına alınması hatalıdır. 3-Kabule göre de, bilirkişi tarafından yapılan hesaplama sonucu bulunan net ve brüt miktarlardan mahkemece net miktarların hükme esas alındığı anlaşılmakta ise de hüküm fıkrasında mahkemece karar altına alınan alacak miktarlarının açık, anlaşılır biçimde ve infazda tereddüt oluşturmayacak şekilde belirtilmesi gerekirken hüküm altına alınan söz konusu alacakların net mi brüt mü olduğunun belirtilmemesi de hatalı olmuştur. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 25.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.