Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davalı hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü: Kadastro sırasında 3 ada, 41 parsel sayılı 659.745 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, dayanılan birden fazla tapu kayıtlarının kapsamında kaldığından söz edilerek, maliki mahkemece belirlenmek üzere malikhanesi boş bırakılmak suretiyle tesbit edilmiştir. Daha sonra tutanak ve ekleri Kadastro Mahkemesi sıfatı ile Asliye Hukuk Mahkemesine aktarılmıştır. Tarafların davayı takip etmedikleri neden gösterilerek mahkemece HUMK.nun 409. maddesi hükmü gereğince dava dosyasının işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Davacı Hazine, hasım göstermeksizin dava konusu taşınmazın kaçak ve yitik kişilerden kanunları uyarınca Hazineye kaldığını öne sürerek Kadastro Mahkemesinde, dava açmıştır. Mahkemece dava dilekçesinin görev yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili Ceyhan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; hüküm davacı Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Dava ve temyize konu 3 ada, 41 parsel sayılı taşınmaz 26.10.1950 tarihinde, o günde yürürlükte bulunan 2613 sayılı Kanun hükümleri uyarınca tutanağında belirtilen hukuksal neden gösterilerek malikinin mahkemece belirlenmesi gerektiğinden söz edilerek, bir başka deyişle, malikhanesi açık bırakılmak suretiyle tesbit edilmiştir. Daha sonra tutanak ve ekleri Kadastro Mahkemesi sıfatı ile Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiştir. Mahkemece usulün 409. maddesi hükmü uyarınca dava dosyasının yenileninceye kadar işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve bu hüküm kesinleşmiştir. Davacı Hazine hasım göstermeksizin, dava konusu taşınmazın kanunları uyarınca kaçak ve yitik kişilerden Hazineye kaldığını öne sürerek dava açmıştır. Mahkemece dava dilekçesinin görev yönünden reddine, dava dosyasının görevli ve yetkili Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş ise de, iddia ve savunmaya, az yukarıda saptanan hukuksal olgulara, duruşmaya tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere, çekişmeli taşınmazın tesbit tutanağı içeriğine, dava Kadastro Mahkemesi sıfatı ile Asliye Hukuk Mahkemesine açıldığı dikkate alındığında yerel mahkemenin vardığı sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir. Kadastro tesbitinin yapıldığı günde 2613 sayılı Yasa hükümleri yürürlükte bulunmaktadır. 1.10.1987 gününde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu 2613 ve 766 sayılı Yasaları yürürlükten kaldırmıştır. Hal böyle olunca yanlar arasındaki uyuşmazlığın 3402 sayılı Kadastro Kanununun uygulaması yoluyla çözümleneceği tartışmasızdır. Bu durumda dava konusu taşınmazın tesbitinin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 5. ve 10. maddeleri hükmü uyarınca yapıldığının kabulü gerekir. Davacı Hazinenin 15.7.2000 günlü dava dilekçesinde hasım göstermemiş olması sonuca etkili değildir. Hal böyle olunca Asliye Hukuk Mahkemesine, Şehir Kadastrosu Mahkemesi sıfatı ile açılan dava hakkında usulün 409. maddesi hükmü uyarınca oluşturulan hükümde bir isabet bulunmadığının kabulü gerekir. Açıklanan hukuksal olgular dikkate alındığında uyuşmazlığın Kadastro Mahkemesinde çözümlenmesi zorunludur. Görev kamu düzenine ilişkin olup istek olmasa bile yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi zorunludur. O halde yanlar arasındaki uyuşmazlığın Kadastro Mahkemesince çözümleneceği gözönüne alınmalı, Hazinenin hasım göstermeksizin açtığı katılma niteliğindeki dava ile o günde yürürlükte bulunan 2613 sayılı Yasa uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesine açılan dava usulün 45 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca birleştirilmeli, tesbitin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 5. ve 10. maddeleri hükmü uyarınca yapıldığı, bu nedenle somut olayda aynı Yasanın 30/2 maddesi hükmünün uygulama olanağı bulunduğu da dikkate alınmalı, taraflardan iddia ve savunmaları doğrultusunda delilleri sorulup saptanmalı, göstereceği deliller toplanmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davacı Hazinenin temyiz, itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 22.11.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.