Mahkemesi : Samsun 2. İş MahkemesiTarihi : 05/02/2013Numarası : 2008/29-2013/35 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı S.. B.. vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalı Bakanlığın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2-Davacı, Samsun Devlet Hastanesinde 01/08/1999 tarihinden 2007 yılı Aralık ayının sonuna kadar, çalıştığını, iş akdinin haksız olarak feshedildiğini, alacaklarını talep etmesi üzerine alacaklarının ödenmediğini ve baskı altında ibraname imzalatılmak istendiğini, imzalamaması halinde işe girerken imzalatılan boş senedin kendisine iade edilmeyeceğinin söylendiğini bildirerek, kıdem ihbar ve kötüniyet tazminatı ile fazla çalışma, yıllık izin, genel tatil, hafta tatili ücretinin talep etmiştir Davalı ...Yemek Üretim Sanayi ve Tic. A.Ş. vekili davacının çalıştığı süreye ilişkin tüm haklarını aldığını ve hiçbir alacağı bulunmadığını, imzalamış olduğu ibranameyi verdiğini, davalı S.. B.. vekili, davanın zaman aşımına uğradığını, davacının çalıştığı işyerinin S.. B.. ile hukuki bağı bulunmadığını, davacıya ilişkin herhangi bir görev ve görevlendirme yazısı bulunmadığını, davacı ile müvekkili kurum arasında alt işveren veya üst işveren ilişkinin mevcut olmadığını belirterek haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır. Mahkemece davalılar arasında asıl-alt işveren ilişkisi olduğu, iş akdinin kıdem ve ihbar tazminatı gerektirecek şekilde sona erdiği, söz konusu ibranamedeki imza incelemesi sonucunda, imzanın davacıya ait olduğu tespit edilmiş ise de, davacı ile birlikte aynı davalılar aleyhine açılan ve aynı dönemde iş akti sona erdirilen çok sayıda dava dosyası içeriğinden söz konusu ibranamelerin matbu olarak hazırlanıp, bilgisayar çıktısındaki boşlukların el yazısı ile doldurulduğu ve imza bölümlerinin aynı olduğu ve imza bölümünde de tarih olmadığı, bir kısım tanıkların beyanında da belirtildiği üzere davacı tarafın iddiası doğrultusunda söz konusu imzaların boşa alınarak iş aktinin feshinden evvel irade fesadına uğratılacak şekilde davacı ve diğer çalışan işçilere imzalatıldığı, şirket olan davalı tarafın söz konusu ibraname kapsamındaki ödemeleri defter, başkaca işyeri kayıt veya gider belgesi ile de ispatlamamış olduğu, şüpheden uzak kabul edilebilir bir ibraname olarak görülmeyip, itibar edilmediği; davada dava dilekçesi ile talep, fazlaya dair hak da saklı tutularak alacağın tamamının ihtilaf konusu yapıldığı, davacının alacaklarının gerisini ihtilaf dışı bırakmadığı, ihtilafın özü belirlenip uyuşmazlık konusu yapıldığı, davanın seyri esnasında artırılan kısma yönelik zamanaşımı savunmasına itibar edilmemesi, gerektiği gerekçesi ile kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin, fazla çalışma, genel tatil ücreti isteklerinin kabulüne, diğer isteklerin reddine karar verilmiştir. Taraflar arasında, davalılardan alt işveren olan şirketin ibraz ettiği miktar içeren ibranamenin geçerli olup olmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır. İşçi ve işveren arasında, işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihi öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dahilinde değerlendirilmelidir: Dairemizin yerleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir. İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez. İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde, ibra iradesinden söz edilemez. Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 21 nci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir. İbranamedeki irade fesadı hallerinin, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 31 nci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir. Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez. İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir. Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde, ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz. Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir. İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. İbra sözleşmesi, niteliği gereği borcu kısmen veya tamamen ortadan kaldıran sözleşmelerden olup, var ve geçerli olduğunun savunulması ve bu hususa itibar edildiğinde hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir . Somut olayda davalının sunmuş olduğu miktar içeren ibraname ile 3.470,94 TL, kıdem tazminatı, 921,65 TL, ihbar tazminatı, 1.198,00 TL yıllık izin, 940,00 TL genel tatil alacağıın ödendiği belirtilmiştir. Mahkemece imzanın davacıya ait olduğu anlaşılsa da tanık beyanları ile söz konusu imzanın daha önce boş olarak alındığı yolundaki kabulü yerindedir. Ancak; söz konusu alacakların ödenip ödenmediği hususunda gerekli araştırma yapılmamıştır. Mahkemece söz konusu ibranamede belirtilen miktarların davacı adına banka hesabına yatırılıp yatırılmadığı, bunun dışında ödeme belgesi veya defter kaydı olup olmadığı hususunda davalıdan delilleri sorularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile karar verilmesi hatalıdır. 4-Dava konusu edilen fazla çalışma ücreti isteğine karşı davalı tarafından yapılan zamanaşımı definin geçerli olup olmadığı noktasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. 4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 818 Sayılı Borçlar Kanununun 128 inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir. Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde yer almaktadır. Borçlar Kanunun 131 inci maddesi gereğince, asıl alacak zamanaşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur. Türk Borçlar Kanunu’nun 152 inci maddesi de aynı doğrultudadır. Borçlar Kanununun 133/2 maddesi (6098 Sayılı TBK 154) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zamanaşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir. Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def'i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir. Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir. Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir. 1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz. Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K). HMK'nun 448.maddesinde bu Kanun hükümlerinin tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanacağı belirtilmiştir. Dava 1086 sayılı HUMK. döneminde açıldığından, Somut olayda dava 22.1.2008 tarihinde HUMK.nun yürürlükte bulunduğu dönemde açılmış olup HMK'nun belirsiz alacak davasına ilişkin 107.maddesinin somut olayda uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Davacının fazla çalışma ve genel tatil ücreti istekleri yönünden davalı S.. B..nın cevap dilekçesinde ileri sürdüğü zamanaşımı defi dikkate alınmadan hesaplama yapılması hatalıdır. 5-Davalı S.. B.. 482 sayılı Harçlar Kanunun 13/J maddesi uyarınca harçtan muaf olmasına rağmen diğer davalı şirket ile birlikte harçla sorumlu tutulmuş olmasıda isabetsiz olmuştur. O halde davalı BAKANLIK vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, 20.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.