Mahkemesi : İskenderun 1. İş MahkemesiTarihi : 06/06/2013Numarası : 2012/499-2013/847 Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü:Davacı vekili, davacının 22.08.2011-31.01.2012 tarihleri arasında çalıştığını, SGK' na pirimlerinin yatırılmasına rağmen aylık ücretlerinin ödenmediğini iddia ederek ücret alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili, tüm ücretlerinin ve sigorta primlerinin düzenli olarak ödendiğini, ancak eczane gibi küçük bir işyerinde personelin ücret aldığına dair bordroların imzalatılmadığını, ancak davacı da dahil tüm personele aynı şekilde günlük veya aylık ödemelerin makbuz olmaksızın yapıldığını, dinlenen tanık beyanlarıyla bu durumun sabit olacağını, davacının işyeri kapandıktan sonra ücret bordrolarını imzalamamış olması nedeniyle ücret almadığını söyleyerek kötü niyetli olarak bu davayı açtığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece davacının 8 aylık ücret alacağı talebinde bulunduğu, her ne kadar ödeme olgusunun tanık anlatımıyla ispatlanması mümkün değilse de, tek geçim kaynağı aylık ücreti olan davacının bu kadar uzun bir süre ücret almadan çalışılmış bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, İskenderun 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2012/908 Esas nolu dosyasında davacının işyerinin gerek işletenin Dr.U. A.. olduğu, bir aylık sigortasını yatırmaması ve SGK'na tanık olarak çağrılması nedeniyle aralarında husumet oluştuğu şeklinde beyanda bulunduğu bu ikrarının kendisini bağlayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. İşçi ücretlerinin ödenmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununun 37 nci maddesine göre, işçiye ücretin elden ya da banka kanalıyla ödenmesi durumunda, ücret hesabını gösteren imzalı ve işyerinin özel işaretini taşıyan “ücret hesap pusulası” verilmesi zorunludur. Uygulamada çoğunlukla “ücret bordrosu” adı altında belgeler düzenlenmekte ve periyodik ödemelerde işçinin imzası alınmaktadır. Banka aracılığı ile yapılan ödemelerde banka kayıtları da ödemeyi gösteren belge niteliğindedir.Ücretin ödendiğinin ispatı işverene aittir. Bu konuda işçinin imzasını taşıyan bir ödeme belgesi yeterli ise de, para borcu olan ücretin ödendiğinin tanıkla ispatı mümkün değildir.4857 sayılı Yasanın 32 nci maddesinde, “Çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının özel olarak açılan banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenmesi hususunda; tabi olduğu vergi mükellefiyeti türü, işletme büyüklüğü, çalıştırdığı işçi sayısı, işyerinin bulunduğu il ve benzeri gibi unsurları dikkate alarak işverenleri veya üçüncü kişileri zorunlu tutmaya, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının, brüt ya da kanunî kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı müştereken yetkilidir. Çalıştırdığı işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişiler, işçilerinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaklarını özel olarak açılan banka hesapları dışında ödeyemezler” şeklinde kurala yer verilmiştir. Anılan hükme göre, belli koşulların varlığı halinde ödemeler işçi adına açılacak banka hesabına yatırılmalıdır. Somut olayda, davacı 22.08.2011-31.01.2012 tarihleri arasında ücretlerinin ödenmediğini iddia etmiştir. Ücretlerin ödendiğini ispat yükü işveren üzerindedir. Mahkemece her ne kadar Sulh Ceza Mahkemesindeki davacı beyanına dayanılarak mahkeme dışı ikrarının takdiri delil olduğu, bir kişinin 8 ay kadar uzun süre ücret almadan çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermişse de, Sulh Ceza Mahkemesi dosyasında davacının sondan 1 aylık SGK priminin yatırılmaması, SGK’ya kendisinin tanık olarak çağrılması üzerine sadece iş yerinin mülkiyet sahibiyle arasında husumet olduğunun anlaşıldığı, bu beyanın aylık ücretlerinin ödendiği anlamını taşımadığı açıktır. Bu durum karşısında davacının aylık ücreti belirlenerek ödenmeyen ücret alacaklarının hüküm altına alınması gerekirken mahkemece yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle davacıya BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine 13.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.