Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2969 - Karar Yıl 2008 / Esas No : 1674 - Esas Yıl 2008





Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi taraflarca istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü: Kadastro sırasında 105 ada 6 parsel sayılı 60292 m2 yüzölçümündeki taşınmaz tapu ve vergi kaydına dayanılarak Seyfettin Semerci adına tesbit, kayden davalı Leyla Pazar adına tescil edilmiştir. Davacı hazine başka tapu kaydına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece davanın kısmen kabulüne; 105 ada 6 parsel sayılı taşınmazın uzman bilirkişi tarafından düzenlenen 24.5.2007 günlü haritada (A) harfi ile gösterilen 7508,50 m2 yüzölçümündeki bölümüne ilişkin tapunun iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Dava dosyasına yansıyan bilgi ve belgelere göre davalı tarafa aleyhindeki mahkeme hükmünün 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Nizamnamesi uyarınca yöntemine uygun şekilde tebliğ edildiği, adı geçenin yasal süresinde hükmü temyiz etmediği, davacı hazinenin temyizine cevaben hükmü temyiz ettiği göz önüne alındığında yerel mahkemece oluşturulan hükmü tarafların yasal süresinde usulün 432 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca temyiz ettiğinin kabulü gerekir. Dava niteliği ve içeriği itibariyle 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesi hükmüne dayalı kesinleşin kadastroya karşı açılan dava niteliğindedir. İddia ve savunmaya, duruşma tutanaklarına yansıyan bilgi ve belgelere, bu yolla saptanan dava niteliği dikkate alındığında mahkemece yapılan araştırma, soruşturma hüküm vermeye yeterli değildir. Tarafların dayandığı tapu kayıtlarının uygulamasına ilişkin yerel bilirkişi sözleri, dıştan komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği ve varsa dayanakları kayıtlarla denetlenmediğinden soyut nitelikte gerekçesiz sözlerden ibaret olduğu gibi uzman bilirkişi tarafından düzenlenen rapor ve eki haritada tapu kayıtlarında tarif edilen sınır yerleri 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi hükmü uyarınca yöntemine uygun biçimde gösterilmediğinden, keşfi izlemeye, yerel bilirkişi ve tanık sözlerini denetlemeye imkan vermediğinden yargı denetimine açık olmayan harita ve eki raporda yetersizdir. Somut olayda taraflar ayrı ayrı tapu kayıtlarına dayanmıştır. Davacı hazine idari yoldan oluşan tapu kaydına, davalı taraf ise satıcısı adına oluşan önceki günlü tapu kaydına dayanmıştır. Hazinenin tutunduğu tapu kaydının haritasının bulunduğu dava dosyasına yansıyan bilgi ve belgelerle belirlenmiştir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20. maddesi hükmü uyarınca kayıtların haritaya dayanmaları halinde kapsamlarının haritasına göre belirlenmesi zorunludur. Az yukarıda vurgulanan olgular dikkate alındığında tarafların tutunduğu tapu kayıtlarının uygulamasının yetersiz olduğu kuşkusuzdur. Saptanan dava niteliği dikkate alındığında yanlar arasındaki uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için tarafların tutunduğu tapu kayıtlarının 3402 sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi hükmü uyarınca yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi fen elamanı eliyle yerine uygulanarak kapsamlarının duraksamasız belirlenmesinin zorunlu olduğu tartışmasızdır. O halde öncelikle tarafların dayandığı tapu kayıtlarının dava dışı başka taşınmaz yada taşınmazlara revizyon görüp görmediği, Tapu Sicil Müdürlüğü ve Kadastro Müdürlüğünden ayrı ayrı sorulup saptanmalı, revizyon görmüş ise dava konusu taşınmazla birlikte revizyon gördüğü dava dışı taşınmazları ve bu taşınmazlara dıştan komşu taşınmazları da bir arada gösterecek şekilde geniş kapsamlı birleşik harita Kadastro Müdürlüğünden getirtilmeli, bundan sonra dıştan komşu taşınmazların tespit tutanakları ve varsa dayanakları kayıtlar davalı iseler dava dosyaları getirtilmeli, dayanılan tapu kayıtlarının dava dışı başka taşınmazlara revizyon gördüğü ve davalı olduğu saptandığı takdirde usulün 43 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca dava dosyalarının birleştirilip birleştirilmeyeceği yönü üzerinde durulmalı, vurgulanan bu olgunun dava ekonomisi ve tapu kayıtlarının kapsamının sağlıklı biçimde belirlenebilmesi için zorunlu olduğu özellikle dikkate alınmalı, daha sonra yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve uzman bilirkişi, fen elemanı tesbit tutanağı bilirkişilerinin tümü, tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar hazır olduğu halde taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, 3402 Sayılı Kadastro Kanununun 20.maddesi hükmü uyarınca dayanılan tapu kayıtları yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi eliyle ayrı ayrı yerine uygulanmalı, uygulamada tutunulan kayıtların revizyon gördüğü dava dışı taşınmazlar varsa özellikle gözönünde tutulmalı, tapu kayıtlarında tarif edilen sınır yerlerinden yerel bilirkişice bilinemeyen sınır yerleri bulunduğu takdirde bu konuda taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, uzman bilirkişiye tapu kayıtlarında tarif edilen sınır yerleri düzenleyeceği haritada ayrı ayrı işaret ettirilmeli, uygulamaya ilişkin yerel bilirkişi ve tanık sözleri, dıştan komşu taşınmazların tespit tutanağı içeriği ve dayanakları kayıtlarla denetlenmeli, davacı hazinenin tutunduğu tapu kaydının dayanağı haritanın ölçeği ile geniş kapsamlı kadastro paftasının ölçekleri eşitlendikten sonra haritalar yerel bilirkişi yardımı, uzman bilirkişi eliyle çakıştırılarak yerine uygulanmalı, uygulamada haritalarda tarif edilen belli poligon ve röper noktalar ile arz üzerindeki doğal yada yapay sınır yerlerinden varsa değişmez nitelikte sınır yeri sayılabilecek kişi taşınmazlarından da yararlanılmalı, bu yolla dava konusu taşınmazın hazinenin dayandığı tapu kaydının dayanağı haritanın kapsamında kalıp kalmadığı, açık bir söyleyişle çekişmeli taşınmazın taraflardan hangisinin tutunduğu tapu kaydının kapsamında kaldığı duraksamasız saptanmalı, davalı taraf tapusunun haritası varsa az yukarıda açıklanan yöntem uygulanarak kapsamı belirlenmeli, tapu kayıtlarının örtüşmesi bir başka deyişle iç içe girmesi halinde önceki günlü doğru temele dayanan, hukuksal değerini yitirmeyen tapu kaydına değer verileceği düşünülmeli, dava konusu taşınmazın tümü yada bir bölümü dayanılan kayıtların kapsamı dışında kaldığı saptandığı takdirde tapu kayıtlarının kapsamı dışında kalan taşınmaz yada taşınmaz bölümleri yönünden yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmalı, bu konuda anılan bölüm üzerinde sürdürülen zilyetliğin başlangıç günü, süresi ve sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan ayrı ayrı olaylara dayalı bilgiler alınmalı, tespit tutanağı bilirkişilerinin beyanları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasında aykırılık bulunduğu takdirde tespit tutanağı bilirkişileri de taşınmazlar başında ayrı ayrı dinlenerek, çelişki duraksamasız giderilmeli, uzman bilirkişiden keşfi izlemeye, yerel bilirkişi ve tanık sözlerini denetlemeye imkan verecek ve yargı denetimine açık olacak şekilde ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, daha sonra tesibte dayanak yapılan mülkiyet belgesi olmayan zilyetlikle birleşmedikçe değer verilmesi hukuken olanaksızdır olan vergi kaydı da yerine yöntemine uygun biçimde uygulanmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek 3402 sayılı Kadastro Kanununun 13, 20, 18. maddeleri hükmü eşliğinde davalı tarafın dava konusu taşınmazı çapa, haritaya dayalı olarak kayden satın aldığı, 4721 sayılı M.K.nun 1023 maddesi hükmünden yararlanılamayacağı da göz önüne alınarak sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, tarafların temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde ilgilisine iadesine, 03.07.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.