Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalılardan S.. G.. ve H.. I.. tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: Dava taşınmaz üzerinde bulunan muhdesatların aidiyetinin tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile, 1226 parsel sayılı taşınmaz üzerinde fen bilirkişi raporunda (A), (B) ve (C) harfleri ile gösterilen muhdesatların davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmiş, hüküm az yukarıda isimleri geçen davalılar tarafından mahkemece kabulüne karar verilen ve bilirkişi raporunda (A) harfiyle işaret edilen iki katlı ev niteliğindeki muhdesata yönelik temyiz edilmiştir. Duraksamadan belirtmek gerekir ki; 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesi hükmünde kadastro tutanaklarının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere karşı kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak dava açılamayacağı açıklanmıştır.Bu sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu ve taraflarca öne sürülmese bile mahkemece kendiliğinden değerlendirileceği kuşkusuzdur. Toplanan delillerden tapuya kayıtlı ve ortaklığın giderilmesi davasına konu olduğu belirlenen 1226 parsel sayılı taşınmazın davacı ile davalı tarafın miras bırakanı adına paylı olarak "avlulu ahırlı ev" niteliği ile tapuya kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde, dava ve temyize konu muhdesatın kadastro tespit gününden önce meydana getirildiğinin ve kadastro tespitinin kesinleşmesi ile dava tarihi arasında az yukarıda açıklanan hak düşürücü sürenin geçmiş olduğunun belirlenmesi halinde temyize konu muhdesata yönelik davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verileceği tartışmasızdır. Ne var ki mahkemece dava konusu muhdesatın üzerinde yer aldığı taşınmaza ait kadastro tespit tutanağı getirtilmediğinden, davaya konu edilen muhdesat ile tapu kaydında gösterilen muhdesatın aynı olup olmadığı, aynı iseler, davada az yukarıda açıklanan hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği anlaşılamamaktadır. Hal böyle olunca; öncelikle 1226 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit tutanağı kesinleşme tarihini de gösterir şekilde ilgili Tapu Sicil Müdürlüğü'nden getirtilmeli, daha sonra taraf tanıkları hazır edilmek suretiyle az yukarıda açıklanan hukuki olgunun belirlenmesi açısından taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, keşifte muhdesatın hangi tarihte, kim tarafından, ne şekilde meydana getirildiği duraksamasız belirlenmeli, bunun sonucunda davada hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılmalı, muhdesatın kadastro tespit gününden sonra meydana getirilen bölümleri var ise buna göre değerlendirme yapılmalı, muhdesatın belirli bölümünün tek başına meydana getirildiğinin davacı tarafça kanıtlanması halinde davanın sadece bu bölüm yönünden kısmen kabulüne karar verilmeli, muhdesatın oturulabilir hale getirilmesi için yapılan harcamaların yeni bir muhdesat meydana getirme niteliğinde olmayıp,iyileştirme gideri (faydalı masraf) niteliğindeki bu gibi giderlerin, ancak koşullarının varlığı halinde sebepsiz zenginleşme davasına konu edilebileceği düşünülmeli, daha sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller bir arada değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir. Mahkemece böylesine bir uygulama yapılmaksızın eksik araştırma ve soruşturma ile hüküm verilmesi isabetsiz, davalılardan S.. G.. ve H.. I..'ın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin ödenen 676,70 TL harcın istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 12.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.