Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 23959 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 21970 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi :İş MahkemesiDava Türü : Alacak Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine. 2-Davacı, davalı işyerinde 01.11.2005-31.05.2011 tarihleri arasında ilk bir yıl yönetici asistanı, sonra reklam müdürü ve son 1,5 yılda satış müdürü olarak çalıştığını, son ücretinin 1.500,00 TL olduğunu, iş akdinin işverence haklı nedene dayanmaksızın sonlandırıldığını öne sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını istemiştir. Davalı, davacının işyerinde kesintili olarak çalıştığını, iş akdini davacının sonlandırdığını, hiçbir alacağı olmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir. Mahkemece, davacının iş akdinin davalı işveren tarafından haksız ve bildirimsiz olarak feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacının çalışmasının aralıklı çalışma olup olmadığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır. Somut olayda, davacının hizmet döküm cetvelinin incelenmesinde, 02.12.2005-01.07.2006, 06.03.2007-50.05.2008, 01.08.2008-20.11.2008, 19.05.2009-12.06.2009, 08.12.2009-04.08.2010, 04.09.2010-05.10.2010, 20.10.2010-06.11.2010, 15.12.2010-31.05.2011 tarihleri arasında davalı işyerinden bildirim yapıldığı görülmektedir. Davacı çalışma süresi içindeki kesintilerin nedeni hakkında ve dosyada bulunan 05.05.2008 ve ...07.2006 tarihli istifa dilekçeleri ve ibranameler hakkında beyanda bulunmamış; ancak davalı, davacının birden fazla kez işten kendi isteğiyle ayrılarak tekrar işe başladığını iddia etmiştir. Dinlenilen tanıklardan davacının çalışmasının kesintili olup olmadığı sorulmamış, tanıklarda bu konuda bir beyanda bulunmamışlardır. Mahkemece, davacı ve tanıklar yeniden dinlenerek davacının çalışmasının kesintili olup olmadığı sorularak, çalışmanın kesintili olup olmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Mahkemece eksik inceleme ile davacının kesintisiz çalıştığı kabulüyle sonuca gidilerek yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır. 3-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununda 32.maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır. Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok 1 ay olarak belirtilmiştir. İş sözleşmesinin tarafları, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda daha ücret, Borçlar Kanununun 323.maddesinin 2. fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, iş yerinin özellikleri, emsal işçilere o iş yerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir. 4857 sayılı Yasanın 8.maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç 2 ay içinde işçiye çalışma koşullarının temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37.maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulunce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. Çalışma belgesinde yer alan belgelerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü artıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada 4857 sayılı Kanunun 8'inci ve 37'inci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de gözardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin tarafların ispat yükümlüğünü yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta primi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir. Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir. Somut olayda, davacı, ilk bir yıl yönetici asistanı, sonra reklam müdürü ve son 1,5 yılda satış müdürü olarak çalıştığını iddia etmiş, davalı ise davacının reklam bölümünde işçi olarak çalıştığını savunmuştur. Davacı tanığı ... davacının kendisinin asistanı olarak çalıştığını, diğer davacı tanıkları ile davalı tanıkları ise davacının reklam bölümünde çalıştığını beyan etmişlerdir. Davacının yaptığı iş ve aldığı ücret taraflar arasında bu şekilde ihtilaflı olmasına rağmen davacının yaptığı iş tam olarak tespit edilmediği gibi emsal ücret araştırması da yapılmamıştır. Mahkemece yapılacak iş, davacının ne iş yaptığını tanıklardan sorarak açıkca belirlemek ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren meslek kuruluşlarından özellikle ilgili meslek odasından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek davacının çalışma süresini ve ücretini belirleyip tüm alacaklarını yeniden hesaplattırıp çıkacak sonuca göre bir karar vermektir. O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 02/12/2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.