Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacı hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü: Mahkemece bozma kararına uyulmuştur. Kural olarak bozma kararına uyulmakla orada belirtilen biçimde işlem yapılması yolunda lehine bozma yapılan taraf yararına kazanılmış hak aynı doğrultuda yerel mahkeme için zorunluluk doğar. Öte yandan bozma kararı dışında kalan yönler ise kesinleşir. Nevarki somut olayda az yukarıda açıklanan hukuksal olgular gözardı edilerek mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra yapılan yargılamada taşınmaz başında dava ekonomisine aykırı düşecek biçimde yeniden keşif icrasına karar verilerek dava konusu taşınmazın bulunduğu köye komşu köyden seçilen bir yerel bilirkişi ve birde tutanak bilirkişisi hazır olduğu halde taşınmaz başında keşif icra edilmiş ve taşınmazın fiziksel yapısı da mahkemenin gözlemi olarak keşif tutanağına yansıtılmıştır. Mahkemece bozma kararından sonra yapılan yargılama sonucunda dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olmadığı tespit gününde taşınmaz üzerinde adına tescile karar verilen zilyet davalı taraf yararına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de yerel mahkemenin vardığı sonuç dosya içeriğine ve özellikle hükmüne uyulan bozma kararının niteliğine uygun düşmemektedir. Dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından 4342 sayılı yasa uyarınca mera tahsisinin yapıldığı çekişmeli taşınmaza doğuda, batıda, güneyde ve kısmen de kuzeyde komşu 117 ada 256 parsel sayılı taşınmazın mera olarak sınırlandırılmak suretiyle 4342 sayılı yasa uyarınca tespit ve tahsis edildiği anlaşılmaktadır. Bölgede, mera tahsisinin yapıldığı gün ile kadastro tespitinin yapıldığı günler arasında, 20 yıllık iktisap sağlayan ve davanın dayanağını oluşturan yasal süre geçmemiştir. Hal böyle olunca taşınmazın öncesinin sınırındaki komşu eylemli meranın bir bölümünü oluşturduğu ve meradan kazanıldığının kabulü gerekir. Kural olarak bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun, hukukça değer taşımaz. Hal böyle olunca bozma kararına uyularak yapılan yargılama sırasında düzenlenen keşif tutanağında mahkemenin yaptığı gözlemin az yukarıda saptanan maddi ve hukuksal olgular ile eylemli duruma uygun düşmediği ve gerçeği yansıtmadığı anlaşılmaktadır. Kaldıki, meralar içerisinde öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında kararlılık kazanan görüşlere göre "dere" "tepe" "yol" "hendek" ve "çukur" gibi doğal yada yapay sınır yerlerinin her zaman bulunması mümkündür. Öte yandan, davacı taraf, 4342 sayılı yasa uyarınca bölgede yetkili idari merciler tarafından yapılan mera tahsisine ilişkin yönetimsel işlemin iptali için idari yargı yerinde dava açtığını ve yönetimsel işlemi iptal ettirdiğini öne sürüp bu olguyu da kanıtlayamamıştır. Kural olarak, mahkemece bir yerin mera olarak kabul edilebilmesi için taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde mera olarak kullanıla geldiğinin saptanması yada taşınmazın yetkili idari merciler tarafından mera olarak tahsis edilmesine bağlıdır. Kural olarak bu nitelikteki uyumazlıklarda yerel bilirkişi ve tanıkların dava konusu taşınmaz yada taşınmazların bulunduğu belde yada komşu köyler halkından seçilmesi zorunludur. Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra yapılan yargılamada, yargılama sırasında taşınmaz başında yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişinin de taşınmazın bulunduğu köye komşu köyden seçilen yerel bilirkişinin de o köy halkından olduğu anlaşılmaktadır. Kaldıki, dava ve temyize konu taşınmaza sınırda komşu 117 ada 15, 16 ve 17 parsel sayılı taşınmazların dava dışı kişiler adına yapılan tespitlerinin kesinleşmiş olması sonuca etkili değildir. Kaldıki, Hazine koşullarının varlığı halinde anılan taşımazlar hakkında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesi hükmüne dayanarak dava açması hukuken olanaklıdır. Mahkemece bu olgular göz önüne alınarak hazinenin açtığı davanın kabulüne çekişmeli taşınmazın 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesi hükmü uyarınca mera niteliği ile sınırlandırılmasına karar verilmesi gerekirken az yukarıda açıklanan olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz davacı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 20.05.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.