Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 22041 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 23686 - Esas Yıl 2015





Mahkemesi :İş MahkemesiDava Türü : Alacak Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü: 1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine, 2- Davacı davalı ... Aleyhine, müvekkilinin ... Suyu Dolum Tesislerinde önce 15/05/2000 tarihinde ... de çalışmaya başladığını, ekonomik sıkıntı ve borçları nedeniyle yeni kuruluşu yapılan davalı AVM şirketine işyerinin 18/11/2011 tarihinde devrinin yapıldığını, işyeri devri yapılan firmada kesintisiz olarak devam ettiklerini, ücret bordolarında ücretin eksik gösterildiğini, iş akdinin alacaklarının ödenmeden haksız ve geçersiz olarak feshedildiğini, çalıştığı süre içinde fazla mesai ücreti ile milli genel bayram günleri yapılan çalışmaların karşılığının da ödenmediğini beyanla, kıdem ve ihbar tazminatı farkı ile ücret, fazla mesai ücreti ile genel tatil ücreti alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı davanın reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Taraflar arasındaki temel uyuşmazlık, değişen alt işverenler arasındaki hukukî ilişkinin tespiti ve bunun işçinin işçilik haklarına etkileri konusunda toplanmaktadır. 4857 sayılı İş Kanununun 2 nci maddesinde, işveren bir iş sözleşmesine dayanarak işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ya da tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar olarak açıklanmıştır. O halde asıl işveren alt işveren ilişkisinden söz edilebilmesi için öncelikle mal veya hizmetin üretildiği işyeri bulunan bir işverenin ve aynı işyerinde iş alan ikinci bir işverenin varlığı gerekir ki asıl işveren alt işveren ilişkisinden söz edilebilsin. Alt işverenin başlangıçta bir işyerinin olması şart değildir. Alt işveren, işveren sıfatını ilk defa asıl işverenden aldığı iş ve bu işin görüldüğü işyeri nedeniyle kazanmış olabilir. Asıl işverene ait işyerinde yürütülmekte olan mal veya hizmet üretimine ait yardımcı bir işin alt işverene bırakılması nedeniyle, alt işveren açısından bağımsız bir işyerinden söz edilip edilemeyeceği sorunu öncelikle çözümlenmelidir. Zira asıl işveren veya alt işverenin değişmesinin işyeri devri niteliğinde olup olmadığının tespiti için işyeri kavramının bu noktada açıklığa kavuşturulması gerekir. Soruna 2821 sayılı Sendikalar Kanunu açısından baktığımızda, asıl işin tabi bulunduğu iş kolunun yardımcı iş için de geçerli olduğunu söylemek gerekirse de 4857 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin açık hükmü karşısında, işin alt işverene bırakıldığı durumların bundan ayrık tutulması gerekir. Gerçekten, 4857 sayılı Yasanın 2/III maddesinde, “İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür” şeklinde Sendikalar Kanunu ile örtüşen ana kurala yer verildiği halde, sonraki bentlerde asıl işveren alt işveren ilişkisi düzenlenmiş, bir anlamda yardımcı işin alt işverene bırakılması ile ayrık bir durum öngörülmüştür. Daha sonra da, aynı yasanın 3 üncü maddesinde “Alt işveren, bu sıfatla mal veya hizmet üretimi için meydana getirdiği kendi işyeri için birinci fıkra hükmüne göre bildirim yapmakla yükümlüdür” şeklinde kurala yer verilerek sorun açık biçimde çözümlemiş ve alt işveren işyerinin asıl işverene ait işyerinden bağımsız olduğu ortaya konulmuştur. Belirtilen çözüm şekli alt işverenlik kurumunun niteliğine de uygun düşmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 4857 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce de alt işverenin işyerinin, asıl işverene ait işyerinden bağımsız olduğu sonucuna varmıştır . İşyerinin tamamının veya bir bölümünün hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine devri işyeri devri olarak tanımlanabilir. 4857 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde, işyerinin bir bütün olarak veya bir bölümünün hukukî bir işleme dayalı olarak başkasına devri halinde mevcut iş sözleşmelerinin devralana geçeceği düzenlenmiştir. Bu anlatıma göre, alt işverence asıl işverenden alınan iş kapsamında faaliyetini yürüttüğü işyerinin tamamen başka bir işverene devri 4857 sayılı İş Kanununun 6 ncı maddesi kapsamında işyeri devri niteliğindedir. Dairemizin kökleşmiş içtihatları da bu yöndedir . Süresi sona eren alt işverenle yeni ihaleyi alan alt işveren arasında açık biçimde işyeri devrini öngören bir sözleşme yapılması da imkân dahilindedir. Alt işverenin değişmesine rağmen yeni alt işveren nezdinde işyerinde çalışmaya devam edecek olan işçilerin belirlendiği hallerde, sözü edilen işçiler bakımından iş sözleşmelerinin devralan işveren geçtiği tartışmasızdır. Ancak yeni alt işverende çalışacak olan işçiler arasında gösterilmeyen ve süresi sona eren alt işveren tarafından başka bir işyerinde çalıştırılmak üzere bildirimde bulunulmayan işçilerin iş sözleşmelerinin devreden alt işveren tarafından feshedildiğini kabul etmek gerekir. Alt işverenin asıl işverenle akdettiği çalışma süresinin sonunda veya süresinden önce alt işverenin, ilişkinin sonlandırılması nedenine dayalı olarak tüm işçilerine başka işyeri göstererek işyerinden ayrılması, ardından işin asıl işveren tarafından başka bir alt işverene verilmesi örneğinde alt işverenler arasında hukukî bir ilişki bulunmamaktadır. Hukukî ilişki, alt işverenler ile asıl işveren arasında gerçekleştiğinden belirtilen durum alt işverenler arasında işyeri devri olarak değerlendirilemez. Alt işverenlerin değişmesi en yaygın biçimde, süresi sona eren alt işverenin işyerinden ayrılması ve işçilerin yeni alt işveren nezdinde çalışmaya devam etmeleri şeklinde gerçekleşmektedir. Bu eylemli durumun işyeri devri niteliğinde olup olmadığının tespiti ile hukukî sonuçlarının belirlenmesi önemlidir. Alt işverenlerin değişiminde olması gereken, süresi sona eren alt işverenin işyerinden ayrılması anında işçilerini de beraberinde başka işyerlerine götürmesi veya iş sözleşmelerinin sona erdirilmesidir. Bunun tersine alt işveren işçilerinin alt işverenin işyerinden ayrılmasına rağmen yeni alt işveren yanında aynı şekilde çalışmayı sürdürmeleri halinde, alt işverenler arasında İş Kanununun 6 ncı maddesi anlamında bir işyeri devrinin kabulü gerekir. Bu durumda yeni alt işverenin, devam eden hizmet akitlerini de devraldığı aynı maddede hükme bağlanmıştır. Alt işverenlerin, aralarında herhangi bir hukukî işleme bağlı olmaksızın değişmesini işyeri devri olarak kabul etmediğimiz taktirde, her bir alt işverenin kendi dönemiyle ilgili olarak işçilik haklarından sorumluğu söz konusu olacağından ve asıl işverenin sorumluluğu yasa gereği alt işverenin sorumluluğunu aşamayacağından hak kaybına neden olabilecektir. Örneğin işyerinde periyodik olarak 11 ay 29 gün sürelerle işçi çalıştıran alt işverenler yönünden hiçbir zaman kıdem tazminatı ile izin ücreti ödeme yükümlülüğü doğmayacak, buna rağmen asıl işverenin tüm süreye göre bu işçilik haklarından sorumluluğu gündeme gelecektir. Oysa asıl işverenin sorumluluğunun alt işveren veya işverenlerin sorumluluğunu aşması düşünülemez. 1475 sayılı Yasanın 14/2 maddesi hükmü, 4857 sayılı Kanunun 6 ncı maddesinde belirtilen işyeri devrini de içine alan daha geniş bir düzenleme olarak değerlendirilebilir. Gerçekten maddede işyerlerinin devir veya intikalinden söz edildikten sonra “…yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli…” denilmek suretiyle uygulama alanı 4857 sayılı İş Kanununun 6 ncı maddesine göre daha geniş biçimde çizilmiştir. O halde kıdem tazminatı açısından asıl işveren alt işveren ilişkisinin sona ermesinin ardından işyerinden ayrılan alt işveren ile daha sonra aynı işi alan alt işveren arasında hukukî veya fiilî bir bağlantı olsun ya da olmasın, kıdem tazminatı açısından önceki işverenin devir tarihindeki ücret ve kendi dönemi ile sınırlı sorumluluğu, son alt işverenin ise tüm dönemden sorumluluğu kabul edilmelidir. İşyeri devrinin temel ölçütü, ekonomik birliğin kimliğini korumasıdır. Avrupa Adalet Divanı kararlarına göre, maddî ve maddî olmayan unsurların devredilip devredilmediği ve devir anındaki değeri, işgücünün devri, müşteri çevresinin devri, işyerinde devirden önce ve sonra yürütülen faaliyetlerin benzerlik derecesi, işyerinde faaliyete ara verilmişse bunun süresi işyeri devrinin kriterleri arasında kabul edilmektedir(Süzen, v. Zehnacker Krankenhausservice, Case 13/95, 1997, ECR I-1259.; Spijkers v. Benedik, Case 24/85, 1986, ECR 1119). Avrupa Adalet Divanı, maddî ve maddî olmayan unsurların devri söz konusu olmaksızın da işgücünün önem taşıdığı sektörlerde, ekonomik birliğin önemli unsuru olan işçilerin devri yoluyla da işyeri devrinin gerçekleşebileceğini kabul etmektedir (ATAD, 10.12.1998, 173/96, Hidalgo, para. 26, NZA 199, H.4, 189 vd.). Avrupa Adalet Divanının kararlarında, “hukukî işlemle devir” ifadesi geniş şekilde değerlendirilmekte, yazılı, sözlü veya zımnî bir anlaşma da yeterli görülmektedir. Yine üye ülkeler uygulamasında, ihale yoluyla bir işin alınmasında, devreden işveren bilmese dahi işyeri devrinin mümkün olabileceği kabul edilmiştir. Avrupa Birliğine üye olmayan ancak benzer hükme sahip İsviçre’de Federal Mahkeme, devreden ve devralan arasında doğrudan hukukî işlemin bulunmasının şart olmadığı sonucuna varmıştır (Bkz. Yenisey, K. Doğan: İşyeri Devri Çerçevesinde İşyeri ve İşyeri Bölümü Kavramları, ... İş Hukukunda Üçlü İş İlişkileri, s. 135). Yapılan bu açıklamalara göre; işçinin asıl işverenden alınan iş kapsamında ve değişen alt işverenlere ait işyerinde ara vermeden çalışması halinde, işyeri devri kurallarına göre çözüme gidilmesi gerekmektedir. Bu durumda değişen alt işverenler işçinin iş sözleşmesini ve doğmuş bulunan işçilik haklarını da devralmış sayılırlar. İş sözleşmesinin tarafı olan işçi veya alt işveren tarafından bir fesih bildirimi yapılmadığı sürece, iş sözleşmeleri değişen alt işverenle devam edeceğinden, işyerinde çalışması devam eden işçi açısından, feshe bağlı haklar olan ihbar ve kıdem tazminatı ile izin ücreti talep koşulları gerçekleşmiş sayılmaz. Buna karşın, süresi sona eren alt işverence işçinin iş sözleşmesinin feshedilmesi halinde, yapılan fesih bildirimi ile iş ilişkisi sona ereceğinden, işçinin daha sonra yeni alt işveren yanındaki çalışmaları yeni bir iş sözleşmesi niteliğindedir. Bu durumda feshe bağlı hakların talep koşulları gerçekleşeceğinden, feshin niteliğine göre hak kazanma durumunun değerlendirilmesi gerekecektir. Somut olayda davacı davalı ... Aleyhine, müvekkilinin ... Suyu Dolum Tesislerinde önce 15/05/2000 tarihinde ... de çalışmaya başladığını, ekonomik sıkıntı ve borçları nedeniyle yeni kuruluşu yapılan davalı AVM şirketine işyerinin 18/11/2011 tarihinde devrinin yapıldığını, işyeri devri yapılan firmada kesintisiz olarak devam ettiklerini iddia etmiştir. Davalı ise Davacının daha önce şirketin bünyesinde çalıştığını, 18/11/2011 tarihinde şirketlerinde çalışmaya başladığını, davacının daha önce çalıştığı işyerinden olan alacaklarını kendilerinden talep etmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, işyeri devri yapıldığını iddia edilen dava dışı şirketiyle ilgilerinin bulunmadığını savunmuştur. Davacı tarafın gösterdiği 04/04/2013 tarihli duruşmada dinlenen tanıklar; "Davacının ...de operatör olarak çalıştığını, davacının şirketine bağlı olarak çalıştığını,"beyan etmişler, 04/04/2013 tarihli duruşmada dinlenen davalı tanıkları ise" davacının ... de çalıştığını, , işten çıkarıldıklarında AVM şirketinin personeli olduklarını şirketi tesisi AVM'ye satmış olduğunu beyan etmiş, diğer tanık her iki şirket arasında bir bağlantı olmadığını, bildiği kadarıyla çalışanlarından AVM şirketinde çalışmaya başlayan personel olmadığını" beyan etmişlerdir. Mahkemece SGK kayıtlarından davacının 15/05/2000-18/11/2011 tarihleri arasında dava dışı Şirketinde çalıştığını, hiç ara vermeksizin aynı gün davalı şirkette çalışmaya başladığı, davalı şirketin söz konusu işyerini 01/11/2011 tarihinde kiraladığı, dava dışı Şirketinin ise işyerini 27/10/2011 tarihinde tahliye ettiği, davalı şirketin 18/11/2011 tarihinde kanun kapsamına alındığı, aynı tarihten itibaren işçi çalıştırmaya başladığı, 16/02/2012 tarihinde işyeri açma ve çalıştırma ruhsatı ve 05/03/2012 tarihinde ise kaynak suyu işletim ruhsatı aldığı , davalı şirketin anılan işyerini su imalatı tesisi olarak bütünüyle kiraladığı, Elmas Su markası hakkını da devir aldığı , dava dışı Şirketinin de işyerindeki su imalatı yaptığı ve aynı markayı kullandığı , davalı şirket ile dava dışı Şirketinin ortaklık yapılarına bakıldığında ise aralarında herhangi bir bağ olmadığı anlaşılmakla bilirkişi İsmail İŞEL tarafından düzenlenen 20/08/2013 tarihli itibar olunan bilirkişi raporunda; “18/11/2011-07/04/2012 tarihleri arasında davalıya ait iş yerinde çalışan davacının işçi alacakları ve tazminatlarından bilirkişi raporunun B-1 seçeneğinde belirtildiği biçimde işyeri devri yapılmadığı, işyeri kayıtlarında yar olan 18.11.2011-07.04.2012 tarihleri arasında çalışmalarından davalı şirketin sorumlu olduğu kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Somut olayda dosyada bulunan davalı AVM Şirketi ve dava dışı Şirketine ait ticaret sicil kayıtları, kira sözleşmesi, anahtar teslim tutanağı, ... Su Ruhsatı, 26.6.2012 tarihinde davalı işyerinde yapılan haciz tutanağı ile birlikte dinlenen tanık beyanları değerlendirildiğinde ve ayrıca dairemizin geri çevirme kararı sonrasında getirilen iki işyerine ait çalışan listelerinden davacıyla birlikte Şirketinde çalışan 7 işçinin daha AVM şirketine geçtiği hususu göz önüne alındığında davalı AVM ve dava dışı Şirketleri arasında işyeri devri bulunduğu sabit olmakla bilirkişi raporunun işyeri devrinin kabul edildiği iki işverende geçen birleştirilmiş hizmet süresine göre hesaplama yapılan seçeneğine göre hesaplanan davacının işçilik alacaklarının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozma nedenidir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 10.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.