Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2180 - Karar Yıl 2007 / Esas No : 2210 - Esas Yıl 2007





Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca incelenmesi davacılar tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi. Gereği görüşüldü: Kadastro sırasında 427 ada 4; 433 ada 6 ve 434 ada 21 parsel sayılı sırasıyla 1315,68 m2, 3943,53 m2, 97,42 m2 yüzölçümündeki taşınmazlar kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak davalı İbrahim Hakkı oğlu Osman Tamer adına tespit edilmiştir. Davacılar Yeliz ve arkadaşları taşınmazların ortak miras bırakanı İbrahim Hakkı 'den kaldığını öne sürerek taşınmazlardaki 1/4 oranındaki miras paylarının adlarına tescili istemiyle dava açmışlardır. Davalı Osman ise taşınmazların dedesi Hacı İbrahim oğlu Osman'dan kaldığını savunmuştur. Mahkemece Hacı İbrahim oğlu Osman 'in dava dışı diğer mirasçıları davalı yanında davaya dahil ettirildikten sonra davanın kabulüne, taşınmazların davacılar ile davalılar adına veraset ilamındaki payları oranında tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir. İddia ve savunmaya, mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere, duruşma tutanağına yansıyan bilgi ve belgelere göre mahkemece yapılan araştırma, soruşturma davanın niteliği dikkate alındığında yetersizdir. Dava ve temyize konu taşınmazlar tutanaklarında belirtilen hukuksal olgulara dayanılarak İbrahim Hakkı oğlu davalı Osman Tamer adına ayrı ayrı tesbit edilmiştir. Davacı Yeliz ve arkadaşları miras yoluyla gelen hakka dayanarak taşınmazlar hakkında miras paylarına yönelik olarak dava açmıştır. Hal böyle olunca davanın miras payına yönelik olduğu 3402 sayılı Kadastro Kanununun 29. maddesi hükmüne dayalı tereke adına açılan dava niteliğinde olmadığı tartışmasızdır. Kural olarak, kadastro davaları adına tesbit yada kadastro komisyonunca adlarına tescile karar verilen gerçek veya tüzel kişiler arasında görülür. Bir başka deyişle kadastro davaları hakları çatışanlar arasında görülür. Hal böyle olunca davanın davacılar Yeliz ve arkadaşları ile tesbit maliki davalı İbrahim Hakkı oğlu Osman Tamer arasında görülmesi zorunludur. Mahkemenin davalı İbrahim Hakkı oğlu Osman dışında kalan dava dışı diğer davalıların mahkemece resen davaya çağırılarak husumetin yaygınlaştırılarak adı geçenlerin davaya dahil edilmesi kendilerine taraf sıfatı kazandırmaz. Mahkemece bu olgular gözardı edilerek davaya dahil edilen dava dışı mirasçıların davanın gerçek tarafı olarak kabul edilmesi yasa hükümlerine vurgulanan olgulara uygun düşmemektedir. Gerçekten öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında kararlılık kazanan görüşlere göre dava dışı gerçek yada tüzel kişinin mahkemece resen davaya çağırılması ve hatta yargılamada adı geçenlerin vekille temsil edilmiş olmaları kendilerine taraf niteliği kazandırmaz. Kaldıki, İbrahim hakkı oğlu davalı Osman Tamer dışındaki diğer davalıların usulün 53 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca davaya katılmaları da söz konusu değildir. Adı geçenlerin karar başlığında taraf gösterilmiş olmaları kendilerine davada taraf niteliği kazandırmaz. Mahkemenin dava ekonomisine aykırı olarak bu olguyu göz ardı etmesi isabetsizdir. Gerçekten davanın paya yönelik olarak açıldığı 3402 sayılı Kadastro Kanununun 29. maddesi hükmü uyarınca tereke adına açılmadığı dikkate alındığında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 29. maddesi hükmünün de somut olayda davanın bu niteliği ile uygulanmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Öte yandan az yukarıda vurgulandığı gibi uyuşmazlığın esası yönünden yapılan araştırma ve soruşturma da yetersizdir. Mahkemece sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için öncelikle dava ve temyize konu taşınmazların öncesinin kime ait olduğu, kimden kime kaldığı özellikle taşınmazların kök miras bırakan Hacı İbrahim oğlu Osman 'e mi ait olduğu yada davalı İbrahim Hakkı oğlu Osman 'in miras bırakanı İbrahim Hakkı 'e mi ait olduğunun duraksamaya meydan vermeyecek biçimde belirlenmesi, bundan sonra belirlenecek ortak miras bırakanın ölüm gününden sonra mirasçıları arasında yöntemine uygun şekilde bir paylaşma yapılıp yapılmadığının saptanması gerekir. Kural olarak ortak miras bırakanın ölüm gününden sonra, mirasçıları arasında yöntemine uygun bir paylaşmanın varlığından söz edilebilmesi için, ortak miras bırakanın ölüm gününden sonra, tüm mirasçılarının, bir araya gelerek terekeyi kendi aralarında pay etmeleri, her bir mirasçının, kendi payına düşeni aldıktan sonra, terekedeki diğer miras haklarından vazgeçmesi koşuluna bağlıdır. Saptanan dava niteliği ile az yukarıda, vurgulanan, hukuksal olgularda dikkate alındığında, yerel mahkemece yapılan, araştırma ve soruşturma hüküm vermeye yeterli değildir. Hükme dayanak yapılan keşifte dinlenen yerel bilirkişi ve tanık sözleri, olaylara dayanmayan soyut nitelikte gerekçesiz sözlerden ibarettir. O halde, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için, öncelikle ortak miras bırakanın terekesine dahil dava dışı, başka taşınmaz mallar bulunup bulunmadığı araştırılmalı, varsa sözü edilen taşınmazların kadastro tesbit tutanakları ve dayanakları belgeler, davalı iseler dava dosyaları da getirtilmeli, bundan başka ortak miras bırakanın terekesine dahil menkul mallar varsa menkul malların niteliği, adedi ve değerleri belirlenmeli, daha sonra yöreyi iyi bilen, elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve uzman bilirkişi tarafların aynı yöntemle gösterecekleri tanıklar ile tesbit tutanağı bilirkişilerinin tümü hazır olduğu halde, taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklardan ortak miras bırakanın ölüm gününden sonra mirasçıları arasında az yukarıda açıklanan hukuksal olgulara göre yöntemine uygun bir paylaşma yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise dava konusu taşınmazın hangi mirasçı ya da mirasçıların miras payına isabet ettiği yolunda yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, diğer mirasçı yada mirasçıların miras payına karşılık kendilerine terekeden ne verildiği duraksamasız belirlenmeli, bu konularda da yerel bilirkişi ve tanıklardan ayrıntılı bilgi alınmalı, tesbit tutanağı bilirkişilerinin anlatımları ile tutanak bilirkişilerinin beyanları çeliştiği takdirde tutanak bilirkişilerinin tümü taşınmaz başında ayrı ayrı dinlenerek çelişki giderilmeli, mirasçılar arasında aynı nitelikte kadastro mahkemesinde görülmekte olan dava ya da davalar varsa usulün 45 ve onu izleyen maddeleri hükmü uyarınca davalar arasında fiili ve hukuki irtibatın varlığı davalardan biri hakkında verilecek hükmün aynı nitelikteki diğer davanın sonucunu etkileyeceği gözönüne alınarak dava dosyalarının birleştirileceği düşünülmeli, sonuçlanan ve kesin hükme bağlanan davalar varsa deliller değerlendirilirken sözü edilen taşınmazlarla ilgili olarak yerel mahkemesinden verilen ve kesinleşen hükümler de gözönüne alınmalı, özellikle sözü edilen taşınmaz ya da taşınmazların, tesbit tutanakları içeriğinde paylaşma olgusuna yer verilip verilmediği yönü üzerinde durulmalı, uyuşmazlığın niteliğine göre deliller değerlendirilirken paylaşmada her bir mirasçıya eşit yüzölçümde ve verimlilikte taşınmaz ya da ekonomik yönden aynı parasal değerde menkul mal isabet etmesinin paylaşmanın koşulu olmadığı gözönünde tutulmalı, bir ya da bir bölüm mirasçıya miras payına karşılık menkul mal verilmiş ise niteliği ve adedi belirlenmeli, uzman bilirkişiden keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye imkan verecek şekilde ayrıntılı gerekçeli rapor alınmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller bu çerçevede değerlendirilerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece bu olgular gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davacıların temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde ilgililerine iadesine, 14.6.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.